08 Kasım 2007

İstanbul Tarabya, Kıyı Restaurant, ablam ve arkadaşı Dilek'in bana yaptıkları sürprizden bir kare. Masada görünenin iki katı kadar tatlı ve pasta vardı :) Hepsini yiyesim gelmişti ama yola gideceğim için yarım yarım tadabildim ancak. Hani yollarda midem bulanmasın diye. Kemoterapi ertesi olduğu için güzelim lüferi de mundar ettim ama İstanbul'a gider gitmez ilk işim gidip lüfer yemek olduğu için çok dertlenmedim.
Süpriz de şöyle oldu. Ben bir keresinde ablama şöyle sosyetik bir restoranda hiç yemek yemediğimden ve de buna özendiğimden bahsetmiştim, hani filmlerde olur, tatlılar filan servis arabasıyla gelir, seçersin, böyle bir şeyi istediğimden dem vurmuştum. Ablam da Dilek'e anlatmış bunu. Sağolsun o da bana böyle bir sürpriz düzenlenmiş. Güzel ve şık bir restoran ve servis arabasıyla gelen tatlılar. Ne kadar mutlu oldum. Ne hoş bir şey yaptılar bana. Kanser olmanın böyle getirileri de oluyor hayatta işte :) O yüzden dertlenmemek lazım kanser oldum diye ve insanların sen hastasın diye sana yaptıklarının tadını çıkartmak lazım. Çünkü insanlar sana hoş bir şey yaptıkları zaman kendileri de mutlu oluyorlar ve iyi hissediyorlar.
Hava çok soğudu yahu. Sobayı kurduk ama bacada bir problem çıktı yakamadık. Ben de odamda yaktım elektrikli kaloriferi oturuyorum. Soğuk ve nemli havalarda dizlerim çok ağrıyor. O yüzden hiç sevmiyorum artık soğuk havaları. Bugün kışlıkları da çıkardık, yeğenim aradı o ara, yeni mi çıkarıyorsunuz diyor. Eh dedim bizim için erken bile, normalde Kasım başı bu kadar soğuk ve kapalı olmaz Fethiye. Akdağlar'a kar da yağmış, o da erken. Bu sene soğuk geçecek anlaşılan. Kapalı havalarda ruhum da çok daralıyor, çok bunalıyorum. Anti depresan filan mı attırsam diye düşünmeye başladım valla. Onlar da sersem ediyor insanı, o sersemlik halini de sevmiyorum. Yapacak bir iş bulmam lazım kendime. Aslında var var da bu evdeki iki deli bir dakika rahat vermiyorlar ki insana. Delilerden biri olan Jale hanım sultan, dizi arası reklamlar girdiği zaman ya beni çağırıyor ya da Deniz'i. Hiç sekmiyor. Hatta Deniz'le gülüyoruz artık, bak bak reklamlar başladı diye.

6 Comments:

At 9:56 ÖÖ, Blogger Unknown said...

merhaba

uzun zamandır yazılarınızı sessiz sessiz okuyordum. bugün okunmakla yetinmeyip biraz da konuşmak istedim :)

mis gibi deniz kokusunu içinize çekerek deniz kıyısında yürüyüş yapabilme, pazardan tazecik yeşillikleri toplayıp eve gidebilme ve bol bol taze balık yiyebilme gibi bir fırsatınız varken bu depresyon da nereden çıktı?
ben iç anadoluda, kırsalın göbeği, eskişehir'de biraz yeşillik, azıcık Porsuk kıyısında yürüyüş ve bir gün deniz kenarında bir eve sahip olubileceğim umuduyla yaşıyorum.(not: belediye başkanımıza desteğim sonsuz, sayesinde güzel bir yer oldu burası, hiç gelip görme imkanınız oldu mu?)

kanser olmak da iyi birşey zaman zaman. babamın hastalığını ilk duyduğumuzda,son aşamaya gelmişti.doktorlar bize kibarca herşeye hazırlıklı olmamız gerektiği söylediğinde, tedavinin ortasında doktor olan kuzenim sonuçlara bakıp, hayat kısa siz yaşamayı ertelemeyin dediğinde bile ben umudumu hiç kaybetmedim,babam da....
kanser grip gibidir dedim. grip için derler ya; "ilaçlı 7 gün, ilaçsız 1 hafta" diye. ben de kanser için böyle dedim. her kemoterapiyi (ve devamındaki 1 aylık süreyi) 1 gün saydım. 7 gün sonunda babam ayağa kalktı ve ben evlendim. arkasından olan metastazları tıpkı gribal enfeksiyondan sonraki yorgunluk günleri gibi düşündüm, dinlenince geçeceğine inandım. anlattığım kadar kolay olmadığının farkındayım ama sorunları basite indirgeyebilmek her zaman çözüme daha çok yaklaştırmaz mı bizi? ve sorunları çözecek gücü toplamamıza yardımcı olmaz mı sizce de?biz bu maratona 2003'de başladık. ve bu bu ay artık vücudunun tertemiz olduğunu öğrendik.
darısı sizin başınıza!
sadece inanın ve mutlu olun.

yanıbaşınızda deniz varken,
depresyon da neymiş?
:D
not: size e-posta yazmak isterdim ama adresinizi bulamayınca buraya yazdım.

 
At 12:23 ÖS, Anonymous Adsız said...

devincim ne güzel bir süprizmiş ya,ben de bayılıyoru süprizlere..sabah işe geldim,mesaj geldi bir baktım ki benim çılgın kardeşim,ablaaa anakhtarı getir aşağıya ben geldim diye...

sevmek,sevilmek her zaman güzel...senin azmin ve hayatı umursamaz tavrın herkese örnek...

deprasyonun ne oldugunu bilmiyorsun bence sennn :) sadece gezmek dolaşmak istemişsindir...

sevgiler,

 
At 3:27 ÖS, Blogger devin said...

Merhaba Kırmızı,

Depresyonda değilim :) Sadece biraz yorgunluk işte. Baban için çok sevindim, gerçekten de bir maraton bu. Ben de 2003'te başladım bu maratona ve henüz bitmedi ama bir gün biteceğine ve bu işten kurtulacağıma dair olan inancımı hiç yitirmedim, yitirmiyorum da. Hani bir laf vardır inadım inat kıçım iki kanat diye, benimki de öyle işte :)
Eskişehir'e bir kere gelmiştim ama şimdi çok güzel olduğunu ben de duyuyorum, ben geldiğimde o kadar güzel bir yer değildi. Yaşadığım yeri çok seviyorum gerçekten yazını da seviyorum kışını da ama bir kaç gündür alışkın olmadığımız kadar kapalı geçti havalar, neyse bugün kalktım ki, günlük güneşlik...
Hayatı seviyorum, ailemi, arkadaşlarımı, insanları seviyorum. Yaşadığım her günün bana bir hediye olduğunu düşünüyorum.
Bana mail yazabilirsin tabii devinkuzu@yahoo.com.
Güzel yorumun için çok teşekkür ederim.

İşitme Kaybıcım,
Sağolasın, ay evet biraz gezmek dolaşmak istiyor insan ama oğlum hafta sonları akşama kadar kursa gidiyor, ben de o kurstayken gezmeyi istemiyorum, yani kıyamıyorum, o ders çalışırken ben gezeceğim içime sinmiyor. Kapanıyorum eve bu defa. Bu cumartesi günü kursu yokmuş, gezelim dedim, arkadaşlarıyla buluşacakmış :) İşte böyle oluyor!
Benden de çok sevgiler.

 
At 1:25 ÖS, Blogger devin said...

Sizden bir ricam olacak, ben bu tür şeylerden hiç hoşlanmam, kendi aranızdaki saçma salak çekişmelere beni karıştırmayın. Sonuç olarak bir blog kişisel bir şey, blog sahibi yorumları ister yayınlar ister yayınlamaz. Bakın yorumumu yayınlamadı diye ağlaşmak çocukluktan başka bir şey değil. Bana ne sonuç olarak? İşiniz, gücünüz yok mu allah aşkına? Kafanızı bunlara takacağınıza kendiniz için daha yararlı işlerle uğraşın derim ben.

 
At 2:10 ÖS, Blogger Sanem said...

Gülümserken görmek ne güzel seni. Tontiş tontiş öyle. (Sen de bir Muzo dinleyicisiydin demek? Gülümsedim)

 
At 6:34 ÖS, Blogger diLék said...

meraba
bir blogda linkinizi gördüm ve tıklayayım dedim (: bir de baktım tatlılar pastalar dolu bir fotoğraf ve güler yüzlü şen insanlar...
bir de baktım muğla yazıyor... aman tanrım hemşerim dedim ve bir kere daha mutlu oldum...
ilk izlenim harika ve insanın okuyası geliyor hemen yazdıklarınızı...başlıyorum okumaya ve birde bakıyorum ki içinden gelenleri anlatışınız öyle içten ki...koyuluyorum okumaya.
ayrıca fethiye'yi de çok özledim kordon keyfini, göcek'i.... ((:
izmir'de de deniz, kordon var ama siyah buranın denizi :(
benzer mi hiç bizim muğlanın denizlerine ((:

 

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats