13 Kasım 2007

Bir süredir aşağıda okuyacağınız satırları yazmayı düşünüyordum. Kısmet bugünmüş. Bir Kedinin Hatıraları bir yılı aşkın bir süredir yayında. Bu blogu, beni merak eden, dostlarım, akrabalarım, arkadaşlarım hem sağlığım hakkında, hem de neler yaptığım, nasıl olduğum hakkında haber alsın diye açmıştım. Hakikaten de açılış amacına hizmet etti blogum, hem arkadaşlarım telefon parasından kurtulmuş oldu, hem de ben herkese ayrı ayrı aynı cümleleri kurmaktan kurtulmuş oldum. Ayrıca başka şeylere de hizmet etti, uzun yıllardır görmediğim, haklarında hiçbir şey bilmediğim arkadaşlarım beni buldu buradan, irtibat kurdu. Tabii blog dünyasına adım atmakla birlikte, başka blogları da okur oldum. Çok sevdiğim sürekli takip ettiğim bloglar da oldu, gördüğüm yerde amanın diye kaçtığım bloglar da oldu ama kimseyi aman da ne kötü yazıyor, niye yazıyor, ne gerek var şeklinde yorumlarımla rahatsız etmeyi düşünmedim. Çünkü bana göre blog tamamen kişisel bir şey. İsteyen istediğini yazar, ister yemek tarifi verir, ister şiir yazar, ister kendini anlatır, ister edebi olduğunu düşündüğü metinler döktürür, ister sinema üstüne ahkam keser, ister müzik üzerine. Beğenen okur, beğenmeyen de okumaz. Kimse kimsenin kafasına silah dayamıyor sonuç olarak. Mecra da internet olunca çeşitli saçmalıkların basılması için ağaç da kesilmiyor, e daha ne?
Yorum konusuna gelince, ben çok yorum yazan bir insan değilim. Eğer gerçekten beni ilgilendiren bir konu hakkında yazılmışsa ancak yazarım, ya da blog sahibini gerçekten üzen ya da sevindiren bir şey olmuştur ve bu üzüntüyü ya da sevinci paylaşmak istiyorsam yazarım ancak. Bana gelen yorumlara da cevap vermeye üşenirim çoğu zaman J Aslında tabii üşenmekten çok, blog benim yorumlar da sizin diye düşündüğüm için cevap vermem, bazen de gerçekten yorgun olduğum için veremem cevap ve bana yorum yazan arkadaşlarımın bunu zaten düşündüklerini bilirim.
Şimdi diyeceksiniz ki “Sadede gel kedi hanım,” geliyorum. Geçenlerde bir yazıma bir yorum yapılmış. Daha doğrusu yorum değil, yeldeğirmenleriyle savaştığını söyleyen bir arkadaş, sevdiğim ve tanıdığım bir blog sahibi olan Eda Suner hakkında yazdığı bir yazıyı okumamı istemiş. Meraktan gittim okudum, kendi yorum alanında da kendisine düşüncelerimi yazdım, aslında konu bu değil. Konu şu ki, anladığım kadarıyla bu arkadaş, bizim yani, Eda’nın, Asortikkrep’in, benim, sevgili isimsiz meleğimizin ve daha bir sürü blog sahibi arkadaşımızın yardımlarıyla örgütlediğimiz Cerrahpaşa’ya kemoterapi koltukları alma meselesinin Tempo dergisinde yayınlanmış olmasını, Eda’nın kendi reklamını yapması olarak algılamış. Şimdi sevgili arkadaşım, evet Tempo’ya haber olduk, bence iyi ki de olduk, çünkü bir sürü insan o haber sayesinde dayanışmanın gücüyle neler yapılabileceğine şahit oldu hiç değilse. Ancak, durum şu ki o haber benim sevgili yeğenim sayesinde yapıldı. O olmasaydı, kimsenin basına haber vermeye filan niyeti yoktu ki ben istesem eğer haber değil Tempo’da, televizyonlarda bile çarşaf çarşaf yayınlanırdı. Eski bir gazeteci olarak gerek yazılı, gerek görüntülü basında bir sürü arkadaşım mevcut. Valla istesem Sabahların Sultanı Seda Sayan’a bile konuk olurduk yani. Ancak, hiçbirimizin kanserli hastalar üzerinden yapılacak bir reklama ihtiyacı yok. Yapılan iş haber değeri taşıyordu ve haber oldu o kadar. Zaten, Tempo’da çıkan haberin Eda ile hiçbir ilgisi yoktur, hatta fotoğrafçı gelene kadar kızın haberi bile yoktu bu durumdan. Bunu sitesinde yazmasını da ben istedim zaten. Ben de yazacaktım ama kemoterapi ertesi yorgun oluyorum, üzerinden zaman geçtikten sonra da nasılsa Eda yayınladı bir de ben yazmayayım diye düşünerek yazmadım. Hani bir iş yaptık herkes sitesinde yazıyor diye düşünmeyin diye. Eda’nın yazmış olması yeterliydi benim için yani. Bu konuda herhangi bir kompleks sahibi değilim.
Edacım canım kardeşim, sen hiç sinirlenme, hiç dert etme kendine bunları. Bildiğin yolda devam et. Ben senin siteni seviyorum, eğleniyorum, vakit geçiriyorum, verdiğin linklere gidiyorum, bakıyorum ve benim gibi bir sürü insan da yapıyor bunu. İnşallah bir dolu para da kazanırsın, kendine yatlar, katlar, atlar alırsın, arkana kocaman bir marketing ordusu takarsın, e-ticaret yaparsın. Gelen yorumları da ister yayınlarsın ister yayınlamazsın, istersen yorumlara kapatırsın siteni, ister açarsın. Blog kişisel bir şeydir, yorumlar da anonim filan değildir. Yorumu yayınlamayan gitsin kendi sitesinde yazsın ama sonra blog blog gezip “Bakın ben ne yazdım” diye link atmak gibi bir çiğlik de yapmasın.
Yel değirmeni savaşçısı arkadaşa da Don Kişot’u okumasını, eğer okuduysa da bir daha okumasını tavsiye edeceğim buradan.
Bu benim, bloglar arasındaki çekişmeler, kavgalar, şunlar bunlar hakkında yazdığım ilk ve son yazı olacak bunu da belirteyim. Böyle saçmalıklara bulaşmayı hiç istemem, istemiyorum da. Ancak bizim bir sözümüz vardır “Arkadaşıma dokunma” diye. Eda’da sevdiğim bir arkadaşımdır bunu da belirteyim bari!
Vesileyle yukarıdaki fotoğrafı bir daha yayınlıyorum. Bizim ancak hastaların dualarına ve rahat ettiklerini bilmeye ihtiyacımız var reklama değil.

15 Comments:

At 6:20 ÖS, Anonymous Adsız said...

Devin pisi pisim; eline yüreğine aklına ve diline sağlık. Bu tam anlamı ile konuyu özetliyor. Brn bu ve benzeri insanları kaile bile almıyorum. Hayatta hiçbirşey gerçek samimiyet ve insalıktan öte olamaz. Ne mutlu bana ki o gün de dediğim gibi yine diyorum seni çok seviyorum.

En kısa zamanda kafaları çekmeye gidicez söz :)

 
At 8:26 ÖÖ, Blogger evinkedisi said...

Bu adamın attığı yorum ( ki yazılan yazıyla da alakası yok ) neredeyse Eda'yı bile listemden silmeme sebep oluyordu.

Düşüncem, bu gerginliğin arasında kalmamak kendi kendime yazdıklarımı devam ettirme lüksünün cızırtılarla bölünmemesiydi.

Bloglarımızı Devin'in de yazdığı gibi kişisel farklılıklarımız, bibirine uymayan amaçlarımız için açıyoruz. İddialı olan, olmayan, kendi halinde takılan, saldırgan olan...Ama kendi mekanlarımıza ki ben blogları da öyle görüyorum, Eda'dan aldığı linkle girip bizi rahatsız etmesini buradan kınıyorum. Eda niye o kadar tıklanıyormuş, yok şuymuş yok buymuş, e utanmasa bir de tıklayan herkesin başına bir nöbetçi dikecek!

Okumak isteyen, O'nunla aynı fikirleri paylaşanlar zaten Yeldeğirmeni'yle birlikte olacaktır. Bizleri karıştırmadan herkes kendi istediğini yazmakta serbesttir.

Ben de rahatsızlığımı konu açılmışken buradan dile getireyim istedim. Yapılan çok güzel bir dayanışmaydı, herkesin yüreğine ellerine sağlık demekten başka bir şey ekleyemiyorum.

 
At 5:33 ÖS, Anonymous Adsız said...

Devin ablacım çok güzel dile getirmişsiniz:) Blog yazarı olmak ne büyütülecek ne de küçümsenecek bir şey. O kişiye, beklentiye ve sayfaya olan ilgiye bağlı birşey. Kişi biziz seçeriz, beklenti şahsa aittir yine biz karar veririz. Ama sayfamızın izlenebilirliğini tahmin dahi edemeyiz. Bu sonuç kısmıdır. Belki ektiğini biçmek, belki de bi sürprizdir beklentisiz hayatın sunduğu. Burada karıştırılan şu; eğer başarıyı sağlasaydı sevgisizlik ve karalamalar eminim "Blog Top 10"da bir çok birinci çıkardı. Bunu yani sevginin dile gelirliğini, çekememezliği başkası adına mutlu olmayı bilmemeyi başkaları üzerinden geçinenleri Eda Hanım düşmanlarından tanıdım. Eda Suner diye değil bu anlamsız, bu gereksiz ve sadece yazık... Sevgi dile gelir bazı yüreklerde seviyorum der bunu eleştirmek kimseye düşmez, yorumunu yayınlamaz o kişiye aittir sana laf kalmaz. Ben gerektiğince yazmamaya çalışsam da gereksizlikler gerekli hale gelme uğruna çırpınıyor ve içimizde ki o kıyamamazlık devreye giriyor. Kıyamıyorum dayanamıyorum her iyi insan gibi ben onları da seviyorum. En çok da sevginin dile geldiği sizinki gibi blogları ve elbette içi dışı bir Eda'yı. Sevgilerimle...

 
At 5:37 ÖS, Blogger Asortik Krep said...

Döktürmüşsün yine..Eski yazılarından da koysana yine.Ben seni eskiden hep okurdum :))

 
At 3:54 ÖS, Anonymous Adsız said...

devın cım; merhaba... cnm ya neler neler oluyor bu blog dunyasında anlamıyorum..ee pes yanı dıyebılıyorum ancak.. boyle bırseyden nasıl bu sonucları cıkarabılyor ınsanlar tuhaf yanı.. ama en ıyısı tum bunlara kulak tıkayıp sanırım yolumuzda ılerlememız.. sonucta eda yı bılen bılıyor;)) onun sadece kanatları yok..

sevgıler
fıdan

 
At 5:03 ÖS, Blogger Nihat Demirkol said...

:=))

bana cevap hakkı doğuracak şeyler yazmışınız...

birincisi arkadaşım,ben yeldegirmenleri ile savaşıyorum demedim 17 aylık blogculuk hayatımda... ama herkes öyle düşünüyorsa, bilemem... fakat bir şeylerle savaştığım doğrudur.

ikincisi, girip bakabilirsin, ben yazdığım yazılarda tempodan birkez bile bahsetmedim ve böyle bir kampanya için savaşım verdiğinizi ilk defa duyuyorum... sadece eda suner'in "kaleci kadın" yazısında ortaya koyduğu duyarlılıktaki tutarsızlığa dikkat çektim... (bu konuyu ayrı bir sayfada işledim bloğumda)

üçüncüsü de, ben de sizin gibi blogculuk hayatımda ilk defa böyle bir konuya yer verdim,8arşivime bakın, arkadaşlarıma sorun isterseniz) daha doğrusu yer vermek zorunda kaldım çünkü eda suner'i konu alan başka bir blogtaki bir yazıya yaptığım adam akıllı tenkiti, eda suner sildirtti... ben buna sinirlenerek, bildiklerimin hepsini anlattım...

ne demek sansür!!! kendi bloğunda tenkite izin vermiyorsun, başka bloglarda niye sansürlüyorsun...

ve bu yüzden en yakın arkadaşımı kaybettim... (hepsi bloğumda yer alıyor zaten...)

"anladığım kadarı ile" diyorsunuz ama sanırım gözden kaçırdığınız yerler olmuş... lütfen ya bütün yazıları baştan okuyun, ya da böyle hiç aslı astarı olmayan şeylerden bahsetmeyin...(tempo gibi)

ben konuştum ama benim konuştuklarım, hep gördüklerime ve yaşadıklarıma dayanıyor... eğer asılsız bir şey bulursanız o yazılarda, oraları söyleyin, editleyeyim...

buyrun okuyun.

ayrıca bana "donkişot'u okusun" demeniz hiç şık olmamış... direkt bana yüklensenize de, güzelim kitabı da bana duyduğunuz kızgınlığın ateşinde lekeliyorsunuz...

 
At 5:09 ÖS, Anonymous Adsız said...

Devin'cim kendisi yalan söylüyor kendi terbiyesizliği yüzünden Erdal Ali sildi onu hayatından http://www.alivesitesi.com/ Erdal Ali'ye sorabilirsiniz hodri meydan!!!

 
At 5:28 ÖS, Blogger ayci said...

Ah Devincim,
biliyormusun - benim anlamadigim su...hayatta o kadar cok savas verioyruz ki...bari bloglar arasi böyle seyler olmaz degil mi?!

Yani herkes istedigini yazsin...kimse kimseye dokunmasa! Gelemiyorum böyle seylere, bazen cevap vermek bile beni yoruyor bu tür insanlara. Ama bende cevabimi verdim - cünkü Edaya yapilanlara dayanamiyorum.

Bak onca söylencek sey varken...susmak istiyorum aslinda.

Senin son sözüne katilarak - susuyorum!

sevgiler

 
At 6:49 ÖS, Anonymous Adsız said...

Merhaba...
Tamamen sakinleşmiş olarak yazıyorum bu sefer:
Nihat bey yanılıyor. Bu yanılması gerçektir, kasıtlı ve göstermelik değildir. Çünkü işin içinde ben de varım iyi biliyorum.
Yanıldığı nokta şu:
Ben o yorumları kendi kararımla sildim çünkü yeni açtığım sitemde polemiklere izin vermek istememiştim.
Sonra benim gösterdiğim -haklı da olsam- gereksiz çok büyük tepki yüzünden Nihat Bey öyle düşünmüştür. Ama öyle değil. Ben kendi kararımla sildim.
Herkes hata yapabilir. Ben her şeyi affettim. Konu ile ilgili yazdıklarımı sildiğim gibi geri kalanları da (aslında onlar bazı yazılarımın yorumlarına cevaplar) onları da sileceğim.
Böyle şeylerle uğraşacak vaktim yok. Gereksiz şeyler. Bunun için blogcu olmadık biz. Ben ayrıca internet, blog, site gibi işleri sevdiğim için ücretsiz blogumu bıraktım para verip site kurdum. Kimseyi incitmek istemem. Evdeki hastalarla hatanelerle uğraşmaktan sinirlerim son 10 gündür çok gergin.
Aslında bu meselelere hiç de karışmak istemezdim, şimdiki aklım olsaydı.
Eda suner'e buradan bir tavsiye:
Televizyonda yeni bir reklam çıkmış. Haluk Bilginer Atatürk'ü canlandırıyor. Eda Hanım o reklamdaki sözleri lütfen can kulağıyla dinleyin bir yere yazın çerçeveleyin baş ucunuza asın. Çünkü durum öyle görünüyor ki sizinle sadece eskisi gibi insanlar değil artık aklı başında insanlar da uğraşacak. Bu durumda herkesle savaşamazsınız. Arada dostluklar zarar görür.
Herkes nefis taşıyor. Herkes kendi bakış açısı açısından sonuna kadar haklı olduğunu düşünebilir. Siz iyisi mi o reklamdaki Atatürk'ün sözlerini kendinize rehber edinin ve o sözleri hiç aklınızdan çıkarmayın.

 
At 1:22 ÖÖ, Anonymous Adsız said...

Yanlış anlam çıkmasın...
Yukarda yazmış olduğum yorumu şimdi tekrar okudum. Kafam karışık olduğundan sözü uzatıp yanlış mana çıkarılabilir şekilde yazmışım galiba.
Gerçekte ne demek istediğimi tekrar yazayım:
Nihat Bey yanılıyor, ben o yorumları Eda Hanımın emriyle silmedim. Böyle bir anlam çıkarması yanlış. Blogumda çirkin polemiklere yer vermek istemedim ve sildim hepsi bu.
Artık bu konu ile ilgilenmek istemiyorum. İşin içinde ben de vardım onun için konuya direkt ve öncelikle dahil olmuştum. Yoksa önce Eda Suner kendi sayfasında bir şeyler yazması gerekirdi ki ben sonradan konu hakkında yazayım. Öyle değil mi akıl var mantık var. Sonra adama demezler mi sen kendi kendine niçin gelin güvey oluyorsun bak eleştirilen kişi ses çıkarmıyor, anlaşılan olgunlukla karşıladı vesaire vesaire...
Neyse dediğim gibi benim bir yazımda o iki kişi arasında çıkan bir polemikti bu. Sonradan yangın büyüdü. Kendimi haksız saldırılarda sorumlu hissetmiştim. Bir daha da kimsenin kimse hakkındaki eleştiri yorumlarına kendi sayfamda yer vermem. Gelen yorumları onaylamam. Kimin kiminle bir derdi var ise kendi sayfalarında yazsınlar çizsinler.
Yani ben o yorumları silmeseydim, kendi sayfamda çirkin polemiklere ev sahipliği yapsaydım iyi mi olacaktı? Tekrar söylüyorum ben sildim o yorumları. Kimsenin sildirdiği yok. Ayrıca konu ile ilgili bütün yazdıklarımı da sildim blogumu tertemiz yaptım. Size de tavsiye ederim. Bloglarımızı tertemiz tutalım. Başkaları ne derse desin, başkalarına bakarsak hiçbir şey yapamayız. Olaylar büyür de büyür. Sonra işin yoksa otur bütün gün millet ne demiş araştır dur savunma yazıları yaz. Bunlar gereksiz şeyler. Her kim güneş ise bilsin ki güneş balçıkla sıvanmaz. Herkes rahat olsun.
Hem böyle şeylerde fayda bile vardır. Anlarsınız iftiralara hangi arkadaşlarınız inanıyor hangileri inanmıyor. Gerçek dostlarınız kim böyle günlerde belli olur.

 
At 12:11 ÖS, Anonymous Adsız said...

Anlamadım anlamadım

Ali bey ile eda suner aşkmı yaşıyorlar şimdi

Yeldeğirmeni arkadaş -ali kucağına oturt edayı belik ör saçlarını-demişti

aaa neler oluyor ama ya

Bir ben kaldım safsalak galiba:(

ama devin abla edanın size yaptıkları çok kutlacak bir olay,tebrik ederim

dostluk böyle birşey işte(:

K.Hande Tellioğlu

 
At 6:57 ÖS, Blogger La Madame Chapeau said...

Merhaba Devin,

Bahsettiğin kampanya olduğunda, Eda'yı henüz yeni tanımıştım. O nedenle kampanyayı takip etmemiştim. Mesafem vardı yani...

Zamanla Eda'yı tanıdıkça, sevdim.

Hepimizin gördüğü şey, sık sık Eda'yı sorgulayan/yargılayan kişilerle karşılaşmamız.

Eda haklı olarak üzülüp, sinirleniyor. Kendi sayfasında, buradaki yazıdan söz edince, merak edip "bir bakayım" dedim. Böylelikle blogunuzdan da haberim olmuş oldu, Devin.

Ne siz üzün kendinizi -ki sanıyorum üzmeyeceksinizdir- ne de Eda üzsün kendisini...

Böyle şeyler oldukça en iyisi yorumları yok etmek; saldıran kişilerin (bu olay için demiyorum; genel söylüyorum) adını bile geçirmemek... Yok saymak...

"Kapıyı çalar, çalar; gider." yöntemi bazen işe yarar :)

Yaşamda bazen "tek bir şey" karşımıza çıkıyor ve tüm hayat akışımız değişiyor. O nedenle bazen "küçük" şeyleri önemsemeye, en kıymetlimiz, zamanımızdan fedakarlık etmeye değmiyor.

:)

Size de en içten duygumla şifa dilerim, Devin.

Sevgiler...
Banu

 
At 10:08 ÖS, Anonymous Adsız said...

Sevgili Devin hanım

Ben bunca zamandır her yerde Eda hanımı karalamaya çalışarak prim yapanları gördüm.

Eda hanım benim bunları okuduğumu bilmeden beni yorumlarıma döndü her daim ilgisini esirgemedi.

Hatta ve hatta bana internetle ilgili ve bazı özel sorularıma bile emek vererek vakit ayırarak yardım etti.

Bir gün canım sıkkınken bile ben istemden bana cebini verdi ara ki dertler paylaştıkça azalsın dedi. Düşünün benim bay yada bayan olduğumu bilmeden bu insan yani ÖZEL İNSAN EDA SUNER benimle ilgilendi.

Ben 44 yaşında neler yaşamış biriyim. İnsan sarrafı oldum.

Ancak bu Yeldeğirmeni denen şahısa da yorum bıraktım ve sildi.

Hani kendisi silmezdi yorumları sözde yoruma kapmış yazısını. Kendisinin bu ülkenin öğretmeni olmasından ötürü utanıyorum.

Ve insan olarak üstüme düşüne yaptım MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA bu Nihat adlı adamı yeldeğirmenini şikayet dilekçesinde bulundum. bundan sonraki meslek hayatında emin olsun ki başı bu pisliğinden ötürü belaya girecek.

Nedeni ise MİLLİ EĞİTİM BAKANI'nın aklı almayacağı kadar yakından bir akrabasıyım.

Acı ama gerçek isterse http://www.meb.gov.tr/den şikayet edip etmediğime bakabilir.

Tebligat 15 güne evinin kapısında olacak.

Ve işin en ilginci Eda hanımın tüm bunlardan haberi bile yok.

Eda hanım benim kim olduğumu bilmeden bunca yürektar davranışlarda bulunmuş bir hanımefendi olduğunu ispatladı.

Sizlere de acil şifalar diler Eda hanımla sizin ve benim ve tüm güzel dostlarının arasının bozulmayacağı bir ömür dilerim.

Saygılarımla

 
At 10:38 ÖS, Blogger devin said...

Şimdi, değerli arkadaşlar,

Bu konuyla ilgili yorumlara cevap vermemekte kararlıydım. Ben yorum silmem, isteyen istediğini yazsın. Bu konuda düşüncem şudur ki, eğer iyi ya da kötü yorum istemiyorsan, kötü yorumları hazmedemeyeceğini düşünüyorsan kapatırsın siteni yorumlara olur biter. Küfür edene de aldırmam, kendi düşüncesidir der geçerim. Ancak ortada haksız bir saldırı varsa belki cevap veririm belki ona bile aldırmam. Biraz üşengeç bir insanımdır bu konuda sizin anlayacağınız. Daha doğrusu böyle kıldan tüyden şeylerle uğraşamayacak kadar yorgunum.
Ancak, en son yorum bırakan isimsiz arkadaşın davranışını doğru bulmadım. Yeldeğirmeni arkadaşı milli eğitim bakanlığına şikayet ettiğini söylüyor, ne sebeple şikayet ettiğini merak ettim verdiği linke baktım ama şikayetini bulamadım, belki yeterince aramadım bilemiyorum. Ancak, milli eğitim bakanlığı müfettişlerinin sanal bir dedi-demedi kavgasıyla uğraşacaklarını hiç sanmıyorum. Eğer yeldeğirmeni arkadaşın kötü bir öğretmen olduğunu, çocukları dövdüğünü filan düşünüyorsa bunu ispat etmesi gerekir diye de düşünüyorum. Yoksa, bakanla akrabalığına dayanarak böyle bir işi yapmasını hiç mi hiç doğru bulmadım. Memleket zaten akrabalar üzerinden yapılan haksız uygulamalardan geçilmiyor. Bir de üzerine biz eklemeyelim diyorum. O yüzden bu isimsiz kişiden şikayetini geri almasını rica ediyorum. Bu arkadaşın, hayatını bu derece etkileyecek bir cezayı hak ettiğini düşünmüyorum. Yani dedikodunun cezası sadece o dedikoduyu dinlememekle, prim vermemekle olur bana kalırsa. Dedikodu yaptı diye bir insanın başı bu kadar belaya sokulmaz.
Yeldeğirmeni arkadaşın Eda'yla niye bu kadar uğraştığını anlamış değilim, kendince sebepleri vardır muhtemelen. Bize düşen ya bu kavgada taraf olmak ya da olmamak, sebepleri mazur görmek ya da görmemek. Tarafımızı yaptığımız yorumlarla, yazdığımız yazılarla belirtebiliriz ya da ben taraf değilim kardeşim diyebiliriz. Kızabiliriz, küfredebiliriz, hakaret edebiliriz ama tutup da mesnetsiz bir şekilde ve akrabalık ilişkilerimize güvenerek şikayet etmemeliyiz diye düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerimle
Devin

 
At 11:18 ÖS, Anonymous Adsız said...

Sevgili Devincim haberin üzerine yorumu okudum. Ne yazılırsa yazılsın okumamak ve yazmamaktan yanayım. Hatta işin komiği beni savunan isimsiz arkadaşları bile benim olduğum söylenmiş o kişi tarafından. Bunu da bana haber verdiler yani okumadım :) İşin komiği ip adresi diye birşey var değil mi? Neyse konumuza dönelim.

Benim yanımda olan bu kişi kimdir bilmem ancak teşekkür ederim desteği için.

Kendisinden ricam şudur: Ne bakanı olursa olsun bu tarz şeyler hiç ama hiç gerek yok. Bakın ben değinmiyorum bile lütfen sizde takılmayın. Benim vicdanım rahat herşey ortada. Köpeğin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı.

Hem belirtmişsiniz öğretmen diye belki bu kazdığı kuyuya kendi düşünce öğrenecekleri olur. Bırakalım bunları acıyalım merhamet gösterelim.

Belliki işsiz bir öğretmen kendisi bugün benle yarın başkası ile uğraşır ve eğer biraz vicdan muhakemesi yaparsa bunların prim yapmayacağını anlar da bizlerin olduğu gibi kendiside aa ben de insanım kimse bana helal süt emmemiş demesin der vazgeçer. Kimbilir...

Bu nedenle bana manevi desteğiniz yeter gerek yok inanın böyle şeylere hem beni dinler vazgeçerseniz bu olayın en büyük tokadı olur kendisine.

Neden mi ?

Başına bunca bela açacak birine benim sizden rica ederek vazgeçirmeye çalışmam elini ısırına gül uzat demektir.

Lütfen gelin kimseniz bana yorum yazın mailinize ulaşmak isterim.

Saygı ve sevgilerimle
Eda Suner

 

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats