01 Mayıs 2006


Güzel günlerdi, zordu ama bizimdi. Hayatımın en güzel aylarıydı belki de. Her sabah o küçücük ofisin kapısını açıp, "günaydın bilgisayarcım" diyerek masama otururdum. Kapıları sarıya boyayıp yere yeşil halı serme fikrine ablam baştan pek sıcak bakmamıştı ama sonra çok güzel olduğunu o da kabul etti. Evdeki yemek masalarından çalışma masası yapmıştık kendimize. Geceleri yerde koca koca böcekler gezerdi, sabahladığımız zamanlarda, ben kanapede yatardım ama ayakkabılarımı çıkarmazdım hiç.
Her sabah ilk işim Bekeeper'ı çalmak olurdu, ablamı hep onunla karşılardım. Bazen Ahmet Kaya dinlerdik, bazen opera... Çalışıyorduk, hayallerimiz ve hedeflerimiz bile olmuştu. Öğlenleri ben yemek yapardım bazen, cebimizde para varsa Nefis Pide'den döner söyler, yedikten sonra da kendimizi suçlu hissederdik. Benim canım ofisten çıkıp eve gitmek istemezdi hiç her ne kadar sabahları erken gitmeyi başaramasam da. Sonra bu "menhus hastalık" çaldı kapımızı. En çok zamanına sinirlenmiştim zaten. Herkesin sorduğu "neden ben" sorusunu ben "neden şimdi" diye sormuştum, hakikaten de hiç zamanı değildi.
O günlerimizi o kadar çok özlüyorum ki. Şimdi bir peri gelse, "dile benden ne dilersen" dese, Gizem Mefruşat'ın üstündeki, kapıları sarı, halıları yeşil ofisimize geri dönmeyi dilerdim en çok.
Sana teşekkür ederim ablacım, kısacık bile sürse, tekrardan kendime güvenebilmemi sağladığın için, bir şeyleri başarabileceğimi, yapabileceğimi, o güce sahip olduğumu bana hatırlattığın için. Var olduğun için...

Bi lodos lazım şimdi bana, bi kürek, bi kayık
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats