Bu blog işi iyi oldu. Uzun zamandır izini tozunu kaybettiğim insanlar bulmaya başladı beni buradan. Yaşasın internet diyorum.
Günlerdir düşündüğüm, nasıl etsem de yapsam, öyle mi yapsam, böyle mi yapsam diye kafa yorduğum beslenme alışkanlığımı değiştirme işine, yemekleri zeytinyağı ile pişirtmekle başlamaya yeltendim ve her zamanki gibi bunun için de bir mücadele verip, bağırıp çağırmam gerektiğini acı bir şekilde farkettim. Jale hanımefendi hazretleri (sadrazamın sol bilmemnesi de olur bir şekilde kendisi) zeytinyağıyla pişmiş yemek yemeyeceğini beyan etti. Zaten benim yemekle öyle müthiş bir aram yoktur. Patates kızartmasıyla karnımı doyururum, bir beslenme düzenim filan da olmamıştır bu hayatta. Ama bu kanser meselesi düzgün bir beslenme durumu da gerektiriyor maalesef. İnsanın değiştirmekte en zorlandığı şeylerden biri de yeme alışkanlığı. Taze meyve, sebze filan yemem gerekiyor, şeker ve yağdan uzak durmam gerekiyor. Özellikle de şeker ve yağdan çünkü kanserli hücreler direkman bu ikisinden besleniyor, bu artık bilinen bir gerçek. Şekerden mümkün mertebe uzaklaştım. Çayı, kahveyi şekersiz içerim zaten, tatlı da yemiyorum. Pişirdiğim kekleri, kurabiyeleri filan da yediğim yok. Hani dedim yağdan devam edeyim. Nerdeee... Bir de surat asıklığı çekiyorum. İşte, idrak yolları enfeksiyonu demiyorum boşuna. Neyse sonunda ablamla karar verdik, ben yemeklerimi onun evinde yiyeceğim.
Yarın sabah hastane faslı, ilaç yazdıracağım. Bu arada iyi haber, artık kortizon kullanmama gerek yokmuş. Cuma günü giderim takarlar koluma herceptini, uyurum da mis gibi. Kortizon almayacağım için de öyle perişan olmam, belki hastaneden sonra okuluma bile giderim. Bugün köşedeki mermerciden bir mermer parçası yürüttüm, üzerine deniz kabuklarıyla bir şeyler yapmayı tasarlıyorum. Ay, çok fena sanatçıyım yahu! Ne görsem boyamaya başlayacağım bu gidişle. Ama çalışma yeri meselesi çok zorluyor beni. Salonun ortasında olmuyor, çalışamıyorum, televizyon bangır bangır, Jale hanım saat on dedi mi yatar uyur. E kadın uyurken, takır tukur takı makı yapamıyor insan. Herhalde odama taşıyacağım masamı. Çok soğuk günlerde yakarım yağlı radyatörü! Aslında benim odam bayağı ısınıyor aşağıda yanan sobayla. Bahar gelince de zaten üçüncü katı çalışma mekanı olarak düzenleyeceğim. İnsan bir radyo çalmak, iki müzik dinlemek istiyor yani hani.
Yarın büyük ihtimalle alıp başımı Belcekıza gideceğim hava yağmazsa. Sahilde oturur denize bakarım. Biraz sıkıntı basmış durumda üstüme de o bakımdan. Deniz kabuğu toplarım belki de.
1 Comments:
Bence de iyi olmuş :) buradan takip ediyorum seni..Bir gün gelde kahve içelim ..
Yorum Gönder
<< Home