Akyaka yolculuğundan dönüşte, Katrancı Koyu. Dünyanın en güzel koylarından biri ama kalabalıktan girilmiyor. Kampçılar, piknikçiler iğne atsan yere düşmüyor. Katrancı'nın en güzel mevsimi kış bana kalırsa. Her zaman orada olan minibüsten köfte yedik, daha doğrusu Yunus ve ben çöp şiş, Deniz ve Erol köfte yediler. Yol kenarında satılan her şey gibi gayet lezzetliydi.
Tedavimin Antalya'da devam edeceği kesinleşti. Ömer de git Antalya'ya deyince artık illa İstanbul diye tutturmanın bir manası kalmadı. Bir iyi şey oldu yalnız, bugün Dr. Mahmut bey Fethiye'den direkt olarak Antalya'daki Tıp Fakültesi'ne sevk olacağımı söyledi, böylece bir hastane aradan çıkmış oldu. Yarın sabah annemi hastaneye götüreceğim, kadının sırtı bütün alerji olmuş, neyse ki zona değil, ben öyle kıpkırmızı görünce zona teşhisini koymuştum ama bu defa yanlış teşhis koymuşum allahtan. Üç senedir, hastalıklarla, hastanelerle, doktorlarla geçti hayatım yahu. Sıkıldım artık.
Sağ alt köşede, göbeği yerde sürünen Minnoş hanım, köpek maması yiye yiye yakında havlamaya başlayacak. Bugün çok komiklerdi ama, Biber ve Pati birbirlerini kovalıyor, en arkada da Minnoş ikisini birden kovalıyor. Bu arada koca bahçe dururken iki köpeğin evin içinde kovalamaca oynamasına ne demeli bak onu bilmiyorum. Hoş, evdeki iki çocuk bahçede oynuyor mu, hayır tabii ki, televizyonun ve bilgisayarın başından kalkmayan iki şopar besliyoruz evde. Hani apartmanda olsak "apartman çocuğu" diyeceğim ama burada ne denir yani.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home