12 Aralık 2006

Dizilerden söz edeceğim demiştim. İşte size gerçek bir dizi, eğer Digitürk'ünüz varsa, Cuma günleri yayınlanan Law&Order, Special Victims Unit dizisini kaçırmayın derim. Ben yayınlanan hemen hemen tüm bölümlerini seyrettim, her gün yayınlansın, her gün seyrederim.
Bizimkilere gelince, Jale zoruyla Binbirgece ve Sıla'yı, kendi isteğimle de Sağır Oda ve Ah İstanbul'u seyrediyorum. Tabii, Binbirgece marifetiyle ülkenin gündemine güp diye oturan şu "Ahlaksız teklif" meselesi hakkında yazmadan olmaz şimdi. Herkes birbirine soruyor, sen olsaydın yapar mıydın diye. Arkadaşlar bir oturun düşünün bakalım, değil çocuğunu ölümden kurtarmak, karnını doyurmak için kaç kadın kendisini satıyor, üstelik bir geceliğine bu kadar para da almıyor, kaç kadın babası, abisi, amca oğlu vs. tarafından satılıyor ve kaç kadın kendi kızını, oğlunu satıyor?
Benim merak ettiğim, o kadıncağız haydi oğlunu kurtarmak için sattı kendini bir gece, hala daha ne diye o şirkette çalışmaya devam eder? Kendisi gayet başarılı ve çalışkan bir mimar anladığımız kadarıyla, başka bir yerde iş mi yok acaba, hani alttan alta bir başka iş arayışı da görmüyoruz. Ben olsam mesela, dedenin verdiği parayı da alır (madem ar damarını çatlatmışım bir kere), işten de istifa eder, hasta oğlumun yanında olmayı ve tüm zamanımı onunla geçirmeyi tercih ederdim. Bir de bu Şehrazat hanım her bölümde sekiz ayrı kıyafet giymeye para buluyor gördüğüm kadarıyla, hem de öyle pazar işi kıyafetler filan değil.
Peki ben olsam yapar mıydım? Yapardım herhalde, tüm kapılar kapanmışsa yapardım. Ama önce toplayabildiğim kadar para toplar, yetmiyorsa Sabah Sabah Seda Sayan'a filan çıkıp, "Vallah oğlum ölüyor, kurtar onu Seda abla" derdim bir yol, Lösemili Çocuklar Vakfı'na filan başvururdum, Cumhurbaşkanı'na kadar mektup yazardım. Hiçbir çıkar yolum kalmamışsa ve de avanak adamın biri bana bir geceliğine bu kadar parayı vermeyi önerecek olursa muhtemelen yapardım. Bir de, hastane 150 bin doları öyle şak diye nakit mi istiyor yani. Yok mu bunun bir taksidi, senedi filan, öyle para peşin kırmızı meşin mi çalışıyor bu hastane. Bakü'den gelecek kadının yol masrafları ne kadar tutabilir ki, sonuçta bir uçak parası değil mi bu. Bu acımasız ve bu kadar paragöz hastane hangisi acaba merak ettim yani. Özel hastaneler ilik nakli, lösemi tedavisi gibi şeyler yapıyor mu bak onu da merak ettim. Benim bildiğim önüne gelen hastane yapamıyor bunları.
Sıla içinse söyleyecek laf bulamıyorum. Allah tüm kadınlara öyle bir ağa nasip etsin valla. Töre meselesine gelince, bu tür dizilerin törelere karşı geliyoruz, bakın efendim ne kötü şeyler bunlar ayağına yatıp, gizliden gizliye bunların propagandasını yaptığına inanıyorum ben. Şimdi seyreden herkes Sıla'nın kaçmakla fena bir iş yaptığını (o güzelim ağaya yapılır mı bu yani şimdi) ve de başına gelecek her bir işi hakettiğini düşündüğüne eminim.
http://www.amnesty.org.tr/v0903200601.si bu linkte bir mektup var, ben bir okuyun derim.
Ah İstanbul, güzel bir dizi, içten, sıcak, samimi buluyorum. Sibel Can bile batmıyor bana, fena da oynamıyor hani. Yıllar sonra Tarık Akan'ı seyretmek de güzel ama muhtemelen reyting almıyordur ve yakında kalkar yayından. Beğendiğim ne varsa başına bu gelir eninde sonunda çünkü.
Ay yoruldum, diziler hakkında bu kadar ahkam yeter. Ben yine L&O Special Victims Unit diyeceğim, CSI Miami diyeceğim. Digitürk'e de gıcık oluyorum zaten, ne kadar güzel dizi varsa hepsi bitti, yerlerine gelenler de pek bir şeye benzemiyor. Neyse, Lost'un üçüncü sezonu başlıyor, ona da takılacağız artık. Bir de Bones var yeni, o da fena değil. Yine Digitürk'te Crime&Investigation kanalı var, ancak çevirileri yüzünden seyredilemez halde. Muhtemelen üç kuruş paraya lise öğrencilerine çevirtiyorlar, ben gördüm ama bu kadar kötü çeviri görmedim hani yani.
Gribal enfeksiyon, grip aşısı marifetiyle hafif geçiyor, en azından ateşlenmedim. Ablam bu sabah gidip bana ilaç da yazdırdı. C vitamini içiyorum ve her gün bir elmamı yiyorum. Bugün dışarı çıkmadım, yarın da çıkmayacağım. Yerli Malları Haftası'nı kaçıracağım okulda ama artık başka zamana inşallah.
Sevgili arkadaşım, kadim dostum Muzo (ikimiz de 60 yaşına gelince evlenicez öyle karar verdik, daha doğrusu ben verdim ve Muzo'ya deklare ettim) bana yine bir sürü boncuk yolladı. Ben de bugün iki tane kolye yaptım, ikisi de fena olmadı. Aslında ablamın dediği gibi güzel şeyler yapıyorum ama malzeme ucuz. Aslında yarı değerli taşlarla ve gümüşle filan çalışmak isterdim ama nerde o kadar para. Ay biri bana bir ahlaksız teklif yapsa, bir geceliğine sana beş kilo yarı değerli taş ve sekiz kilo gümüş dese fena mı olurdu şimdi...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats