Cuma gününden beri bir telaş, bir koşturmaca. İzmir'den abim, karısı ve kızı geldiler. Halasının güzeliyle iki gün geçirebildik ancak. Çok tatlı bir çocuk olmuş, bir de güzel, akıllı, uslu sorma gitsin. Cumartesi-Pazar yaklaşık beş aydır evden çıkmayan Jale hanım sultanı gezdirdik. Cumartesi Kayaköy'e, Pazar'da Ölüdeniz'e gittik ve ben bir kere daha kendime acayip kızdım. Belcekız'da öyle güzel bir yer yapmışlar ki, çok hoşuma gitti, sahile değişik renkli renkli şezlonglar koymuşlar, git otur, çayını iç, biranı iç, gazeteni oku, kitabını oku, hiçbir şey okumadan boş boş denize bak yani. Ama kararlıyım artık, Cuma günlerini Pazar günü ilan edip her cuma mutlaka bir yere gideceğim. Ölüdeniz olur, Kayaköy olur, Karataş Plajı olur, mutlaka çıkacağım. Böyle evde otur otur öküz gibi aaaa. Neden Cuma? derseniz açıklayayım: Bir kere mübarek bir gün hepinizin bildiği gibi, sonra da evimizin çalışanı Seyhan, cumartesi öğlene kadar geliyor, pazar günleri de izin yapıyor haliyle. O yüzden Jale sultanı evde yalnız bırakmamak gerekiyor. Sonuç itibariyle Perşembe gününü de pazar ilan edebilirdim ama hadi Cuma olsun dedim.
Neyse, boynumda çıkan münasebetsiz beze, bir haftalık antibiyotik bombardımanından sonra küçüldü biraz. Bugün Ömer'i aradım ve bir hafta daha antibiyotik içeceğimi öğrendim, ay artık kusmak üzereyim bu ilaçlardan yani.
Bugün Deniz efeyle birlikte ona bir bilgisayar almak üzere yola çıktık. Ama önce Devlet Hastanesi'ne gidip ilaç yazdırdık (antibiyotik 40 lira yazdırmazsan da o bakımdan), oradan çarşıya indik ve bir sürü bilgisayarcıya baktık. En sonunda benim bu nadide blogumu da yazdığım bilgisayarımı aldığım Bakırcılar Bilgisayar'a gittik. Orada Hakan var ve gerçekten son derece nazik ve ilgili bir satıcı. Bize baktı ve "Napçaksınız laptopu, elinizdeki paraya anca geri teknoloji bir şey alacaksınız, bir saat oyun oynayacaksınız ve şişecek, çalışmayacak en iyisi ben size şöyle ballı börek bir masa üstü bilgisayar vereyim" dedi, eh benim de aklıma yattı. Bu elimdeki bilgisayar valla 3.5 yıldır canavar gibi çalışıyor ve daha iki kere format yedi. Bir keresinde anakartı yanmıştı ondan, bir kere de Akyaka'dan Fethiye'ye geldiğimde müthiş bilgisayar uzmanı Erol'un verdiği hasarları tamir etmek için. Neyse, bilgisayarımızı sipariş ettik, Çarşamba akşam üstü geliyor. Bu arada benim Mart-Nisan gibi düşündüğüm oda değişimini de ya yarın ya da çarşamba günü yapmak zorunluluğu doğdu. Oğlanın bilgisayarını koyacak yeri yok odasında çünkü. Sonra da boncukçu senin, kebapçı benim dolaştık oğlanla. Tabii en son durak olarak Sultan Pastanesi'nde oturduk biraz. Eve geldim ki bayağı yorulmuşum, hani şöyle televizyon seyredip, çanta öreceğim. Sevgili arkadaşım Özay, msn'den mesaj atarak, gittigidiyor'da bugün bedava listemele var dedi. Haydi, ben bu saate kadar gittigidiyor'a bedava mal koyacağım diye uğraştım durdum. Neyse, gün bitti de kasmaktan kurtuldum! Yukarıda gözünü para bürümüş ben'in bu akşamki halini görüyorsunuz. İşte böyle!
Hava acayip soğuk. Dışarıda resmen ayaz var ve Babadağ ile Mendos'a kar yağmış bulunuyor. Oralara kar yağdı mı buralar soğuk olur, böyle de bir güzelliği vardır şirin Fethiyemizin. Aslında akşam erken dönebilseydik, sahil tarafından dağların fotoğrafını çekecektim ama eve anca karanlıkta girebildik. Böyle uzun yollar yürüdüğüm zaman bayağı bir yoruluyorum ama bir yandan da seviniyorum, geçen sene bu zamanlar iki metre yol yürüsem yorgunluktan ölecek gibi oluyordum.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home