Bütün gün evde oturup kolye yaptım. Hava en nihayet soğudu ve herhangi bir 12 Aralık gününde yapılması gerekeni yaparak sobayı sabahtan (yani 11-12 gibi) yaktık.
Uykularım bir tuhaf, mesela şimdi, hiç uyumasam uyumam sabaha kadar, ne oldu bilmiyorum ama bünyem uyumak istemiyor. Geçen gün, acaba bilinç altında ölümle uykuyu özdeşleştirdim de o yüzden mi uyku düzenim diye bir şey kalmadı diye düşünmedim değil hani. Malum psikiyatrlık da var serde. Belki de herceptindendir ne bileyim.
Bu sıralarda geleceği bile düşünmeye başlamış bulunuyorum haydi hayırlısı. Tümörler gitti ya, yaşayacağıma karar verdim muhtemelen, herkes de bana acele etme diyor, diyor da bir şeyler yapmak da lazım. Bu kış böyle geçecek, eğer bu kış yine bir tarafımdan kanser pörtlemezse yapmak lazım bir şeyler.
Kış aylarını sevmiyorum. Ne kadar sıcak olursa olsun hep yaz olsun istiyorum. Zaten hava 45 derece filan olmadıkça sıcaktan hiçbir şikayetim de olmaz. Yaz gelsin denize gideyim istiyorum. İşte hava soğudu, hop gripal enfeksiyon. Ne iyi etmişim de olmuşum şu grip aşısını, artık her kış başı olacağım. Halbuki yazın kendimi çok iyi hissediyordum -bedenen yani-, şimdi ağrılarım arttı, zaman zaman zor yürüyorum filan, havadaki nem münasebetiyle. Belim bundan daha fazla iyileşmeyecek muhtemelen, neyse buna da şükür. Geçen sene bu zamanlarda yataktan kalkamıyordum bile. Geçenlerde aklıma takıldı ve uzun zaman düşündüm, o ilk belim tutulduğunda feci halde, ben yatmakta olduğum yataktan kalkmak için niye 1.5 saat uğraştım da milim milim indim o yataktan bilmiyorum. Hani kalkınca yapacak bir şeyim de yoktu, niye inat ettim, her hareketimde feci sancılar çekmeme rağmen kalktım o yataktan acaba. Bunu söylediğim bazı insanlar, işte hayata tutunma, dayanıklılık, güç filan dediler ama bana kalırsa manyaklıktan başka bir şey değil. Manyak mısın nesin kardeşim, belin tutulmuş, yürüyemiyorsun, attığın her adımda acayip acı çekiyorsun, yat işte, kalkıp da ne olacak değil mi ama. Neyse ama radyoterapi sırasında, o sıska Fransız kadınlarına göre yapılmış (valla radyoterapi teknisyeni söylemişti, alet Fransa'dan geliyormuş da o bakımdan) radyoterapi masasına yatabilmek için antreman olmuş bana, oy bir de yüzüstü yatmak zorundaydım. Ne canım acıyordu yahu. Neyse geçti bitti, bir daha olmaz umarım.
Şu abim olacak insan bana almaya söz verdiği fotoğraf makinesini alsa da artık şu gittigidiyor.com'da satmaya başlasam bir şeyler. Fotoğraf satabildiğin siteler de var, belki fotoğraf da satarım, belki değil satarım. Çektim mi fena çekmem fotoğraf çünkü. Komşum Hacer'den alacaktım fotoğraf makinesi, o da Pazar sabahı apar topar İzmir'e gitmiş. Neyse gelince alırım artık.
Neyse sevgili günlük, artık yatayım ve sevgili ablamın çevirdiği (kendisi saçma salak romanların yanında, bir sürü ciddi kitap da çevirmiştir, okursa kızar şimdi, durumu açıklayayım) saçma salak bir romanı okuyup uyumaya çalışayım.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home