28 Aralık 2006

Bugün biraz politika yapacağım. Duydum ki Deniz Baykal demiş ki: "Başörtüsü eşlerinizin ancak saçlarını örter, günahlarını örtmez". Günlerdir gözlerim ve kulaklarım şu lafa karşı bir laf işitmek istiyor ama işitemiyor. Ablam, "Meclis birbirine girdi" dedi ama orasını kaçırmışım. Deniz Baykal'ı huzurlarınızda fena halde kınıyor ve kendisine bir yerlerden akıl fikir bulmasını tavsiye ediyorum. Gerçi bunca zamandır bulamadığı aklı fikri nereden bulacak bundan sonra, hiçbir fikrim yok bak. Bu vesileyle bundan yıllar önce, AKP iktidarının ilk günlerinde yazdığım bir yazıyı buraya koymaya karar verdim. Fethiye'de yayınlanan bir yerel gazetede çalışıyordum ve haftada bir de köşe yazıları yazıyordum o zamanlar. Yazı güncelliğini koruyor bana kalırsa...

Fikri iktidarda, kendisi mutfakta
Ülkemizin başbakanının, meclis başkanının ve daha pek çok bakanının eşlerinin başları kapalı. Bu hanımlar Müslümanlığın vazettiği bir şeyi yapıyorlar, saçlarını mahremlerinden başka erkeklerin görmesini istemiyorlar. Bu ülkede pek çok başka kadın da bunu yapmıyor, Müslüman olduğu halde saçlarını başka gözlerin görmesinden rahatsız olmuyor. Bu tamamıyla bir seçim sorunu. Bir kadın ailesinden gelen gelenek sonucu, evlendiği erkeğin isteğiyle, ya da kendi özgür iradesiyle başını kapamayı seçebiliyor, ya da seçmiyor. Buna kimse karışmıyor zaten, karışmak da istemiyor. Ancak, iş başı kapalı bir kadının eşi başbakan ya da meclis başkanı olunca değişiyor. Kendisiyle aynı biçimde düşünen bir erkek, yani kadınların başlarının kapalı olması fikrindeki bir erkek meclis koridorlarında boy gösterebiliyor, bakanlık koltuğunda, başkanlık makamında oturabiliyor da, kadın sadece başı kapalı olduğu için değil bu yerlere girebilmek –girmeye kalkan biri linç edilmekten zor kurtulmuştu anımsarsınız- eşinin yanında, eşinin verdiği bir resepsiyona katılma durumu hasıl olunca kıyamet kopuyor. Cinsiyetçiliğin ve kadınları yok saymanın bu kadarı da insanı çok kızdırıyor. Kadının kocası, fikri, iktidarda ama kadın ortalıkta boy gösterince “vay anam vay laiklik elden gidiyor” nidaları atılıyor. Neymiş, türban siyasal bir simgeymiş. Eh, bu kadınların okumalarını, meslek sahibi olmalarını, kocalarının yanında bir resepsiyona katılmalarını engellerseniz, bu sorunu yok sayarsanız, haliyle simge haline gelecektir. Ülkemizin Atatürkçü laik kesiminin anlamadığı, anlamak istemediği şey de bu zaten. Yani bu kadın devlet katındaki kocasının verdiği bir resepsiyona katılmak için mini etek mi giysin? Yoksa ortada bikiniyle mi dolaşsın? O zaman da “hafif kadın” dersiniz. Dilinizden kurtulmak mümkün değil.
Bu cinsiyetçilikten başka hiçbir şey değil. Kadınları yok saymaktan, aşağılamaktan başka hiçbir şey değil. Kadın hele hele başı kapalıysa eğer, yapması istenen tek şey, evinde oturup çocuk bakması. Başı kapalı bir kadın araba süremez, cep telefonu kullanamaz, bilgisayardan zaten anlamaz, hele hele türbanının altına son moda şık kıyafetler hiç giyemez. Okumak neyine, üniversitelere de almıyoruz zaten. Otursun evinde! İktidardaki kocası neyine yetmiyor? Eh, bu durum bence iktidardaki kocaların da işine geliyor haliyle.
Türban sorunu toplumca tartışılmaya ihtiyaç duyuyor artık. Ama bu tartışmanın önünü açabilecek kesimler sustukça, AKP iktidarı da bu sorunu öteleyip, taviz vermeye devam ettikçe bu yara kanamaya devam edecek. Olan da hep kadınlara olacak.

1 Comments:

At 3:34 ÖS, Blogger Asortik Krep said...

Canım tahminen kendin dinlemediğini düşünerek aynen şöyle söylediğini duydum ben kürsüden.."başörtüsü saçı örter eşlerin( burada kocaların anlamında) ayıbını örtmez"..
bende sevmem aslında o adamı..

 

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats