10 Mayıs 2007

Bugün Birgün gazetesinde bir yazım yayınlandı. Uzun zamandır basında yazım çıkmıyordu, gördüğümde acayip sevindim, mutlu oldum. Yazıyı buraya da alıyorum.

Bir varoluş hali olarak “Kanser”

Sizi öldüren şey aynı zamanda var edebilir mi? Bilmiyorum artık Zen Budizm midir, yoksa diyalektik olarak “Karşıtların birliği” midir? Felsefi olarak nereye oturtacağımı bilemeden son dört yıldır gözlemlediklerime bakarak tamamen benim uydurduğum bir şey midir ama diyebilirim ki “Ben bunu gördüm”. Nerede gördüm? Hastanede tabii ki.
Hastanede çok kadınlar gördüm, görüyorum. Onkoloji servisinde olduğumuz için aramızda kanser olmayanımız yoktu haliyle. Ağlayan sızlayan çoktu, başına geleni metanetle karşılayanlarımız da vardı, neye uğradığını bilmeyenlerimiz mebzul miktardaydı ama bütün açıkta olan duyguların altında benim hissettiğim belli belirsiz bir memnuniyet duygusu en şaşırtıcı olanıydı. Ne kadar garip değil mi? Hiçbir hastalık kanser kadar kötü olamaz bunu baştan belirteyim. İyileşme umudunuz olsa bile, hatta iyileşseniz bile, yine bir hastanın çok isabetle belirttiği gibi “Tedavisi kendisinden kötü” bir hastalık bu. Uzun, zor, sıkıcı ve detaylarına girmek istemediğim bir tedavi sürecinden geçiyorsunuz ve tam olarak iyileşip iyileşmediğinizden hiçbir şekilde emin olmanız mümkün olmuyor. Bunu doktorlarınız da dahil olmak üzere hiç kimse bilmiyor zaten. Peki böylesi bir durumdan memnun olmak mümkün mü? Evet, mümkün. Bunu, kolunda serum, etrafında iki yetişkin çocuğu ve kocası, bir tanesi ağzına bisküvi yedirirken, kocası meyve suyunu içiren kadının gözlerindeki ışıkta gördüm ben. Kadın mutluydu, çünkü oldukça büyük bir ihtimalle hayatında ilk defa bu kadar yakın bir ilgi ve ihtimama, sevgiye maruz kalmıştı. Kendisini ilk defa “Var” hissediyor, ilk defa “Hadi bakalım ben ölürsem ne halt edeceksiniz” sözünün gerçek bir anlamı oluyordu. Hayatında ilk defa “Şımarma”, “Nazlanma”, “Sızlanma” hakkı olan kadın da haliyle o durumda bile mutlu olur. Bu hali pek çok kadında gördüm. Erkekleri bilemeyeceğim, çünkü benim tedavi gördüğüm hastanede kadın hasta sayısı erkeklerden çok daha fazla. Olan bir iki tanesi de zaten başına geleni kabullenme konusunda kadınların yanına bile yanaşamayacak haller sergiliyorlardı ki hiç oralara girmeyeyim. Zaten feminist bir insan olarak haliyle kadınlarla daha fazla alakadar oluyorum onu da hemen belirteyim.
Evet, kanser kadınları var ediyor, kanser kadınlara kendilerini bir kişi-insan olarak ortaya koyma hakkını otomatikman ve hiçbir sorguya mahal vermeden veriyor. Kanser kadınları mutlu ediyor. Kendileri de bunun farkında değiller haliyle ama içlerinde bir yerde ilk defa orada (belki hastanede evet) olduklarını, mühim olduklarını, hayatta bir yer kapladıklarını, varlıklarıyla pek çok insanı etkilediklerini görüyorlar. O güne kadar öküzlükleriyle içlerine fenalık getirmiş kocaları etraflarında pervane oluyor, hayırsız evlatlar bir anda sevgi kelebeği kesiliyor. Bunun da tabii aslında çok bencilce bir yanı var evlatlar ve kocalar açısından. Evlatlar ve kocalar kadın gittikten sonra ne halt edeceklerini bilemiyorlar ne yazık ki. Bir yerlerde okuduğum ve şimdi hangisi olduğunu unuttuğum bir araştırmaya göre eşleri ölen kadınlar kendilerine yeni bir yaşam kurmakta erkeklerden çok daha başarılı oluyorlar çünkü. Erkek öldükten sonra kadın kendi düzenini öyle ya da böyle kuruyor. Evinde yalnız yaşamayı, çocuklarıyla ilgilenmeyi, çalışmayı onu bunu başarıyor ama erkek bunu yapamıyor. Ona ille de ille bir kadın lazım geliyor. Elinin altındaki kadın da ona “Ehm, görüyor musun kanser oldum, her an ölebilirim” dediği zaman paniğin büyüğü başlıyor. Çamaşırları kim yıkayacak, yemeği kim yapacak, çocukları kim uyandıracak, besleyecek, büyütecek? Hadi haksızlık etmeyelim çok, sevgi faktörü de var işin içinde ama çocuklar açısından. Kocalar açısından sevgiden çok yalnız kalma paniği ağır basıyor.
Çevrenizden de görmüşsünüzdür eşi ölen kadınların çoğu yeniden evlenmez, eğer çok çok muhtaç değilse, ekonomik anlamda kendine yetebiliyorsa, çok da genç değilse eğer yalnız yaşamayı tercih eder ama erkek öyle değildir, kaç yaşında olursa olsun, ekonomik anlamda ne olursa olsun yeniden evlenmeye bakar, eşi ölen erkeğe çevresi de hemen bir hanım bulmaya soyunur, hani başımızdan gitsin hesabı.
Kanser olan kadın yeniden doğuyor. Onu kolayca öldürebilecek süreç bir yeniden yaratım-doğum-varolma sürecine dönüveriyor çok tuhaf ve belki de benim anlamakta ve anlatmakta zorlandığım bir şekilde. Belki psikiatrist olsam çok daha anlaşılabilir cümleler kurabilirdim bu kadınlık hali karşısında. “Ben varım” demenin hiç tavsiye edilecek bir yöntemi değil belki ama kanserden bile bir mutluluk payı çıkarabilmek mümkün işte. Kadınlar da bilinçsizce çıkartıyorlar bu payı. İyi ki de çıkartıyorlar.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats