23 Mayıs 2007

İşte geçenlerde Birgün'de yayınlanan yazım. Bakalım yenisini ne zaman yayınlayacaklar.


Zenginler direnecek töre bitecek

Töre cinayetlerini hemen hepimiz biliyoruz. Babalarının, ağabeylerinin, aşiretlerinin istemediği insanları hasbelkader sevip, evlenen, ilişkiye giren, kaçan, hamile kalan ya da bizzat babaları, ağabeyleri, amcaları, aşiretleri tarafından tecavüze uğrayıp namusları kirlenen! kızların, kadınların, ailece meclisi tarafından verilen kararla yine bir aile üyesi -ki genellikle küçük erkek kardeş oluyor bu- öldürülmesine deniliyor. Bilmiyorum var mıdır ama ben şimdiye kadar töre cinayetine kurban giden bir erkek duymadım. Töreler kadınlara işliyor. Bu sadece Türkiye'de de olmuyor, başka kılıklar altında başka ülkelerde de var. Kadınların recm edilmesi, kırbaçlanması, öldürülmesi vs. Gözümüzün önünde, sokaklarda, sığındıkları yerlerde, hastanelerde öldürülen kadınlara tanık olduk, olmaya da devam edeceğiz gibi görünüyor. Yüzyıllardır süren bir vahşetin sonu nasıl gelir bilinmez.
İşte tam da bu noktadayken ve "Bu işin çözümü nerede olur acaba, toprak reformu mu, devrim mi, evrim mi, eğitim mi?" filan diye kara kara düşünürken, artık hepimiz rahat bir nefes alabiliriz. Pek sayın senaryo yazarlarımız töre cinayetlerinin köküne kibrit suyu ekmeye başladılar bile ucundan kan damlayan kalemleriyle.
Sıla isimli TV dizisinden söz ediyoruz. Başladığı günden beri izlenme rekorları kır-masa da hani bir Aşmalı Konak, bir Kurtlar Vadisi filan gibi, yayınlandığı günlerde genellikle gün birincisi çıkmayı beceren, derli toplu, eli yüzü düzgün, oyunculukları fena olmayan, müziği güzel, yani "izlenesi" bir dizi Sıla.
Küçükken para için zengin (bu arada zenginlik öyle böyle değil, bir Koç, bir Sabancı düşünün o düzeyde yani) insanlara satılmış Sıla'nın doğduğu topraklara yaptığı bir gezinti sırasında, berdele kurban gitmesiyle başlayan bir serüven. Bu hanım kızımız önce evlendiği ağa beyimize dirense de sonradan aşkın kucağına düşünce olanlar oluyor haliyle. Eh ağa beyimiz de bey hani. Uzun boylu, yakışıklı, esmer, kültürlü, iki dil bilen, ODTÜ Matematik bölümünde okurken babasının hastalanmasıyla kendini ağa olarak bulmuş, çağdaş düşünceli, romantik, esprili, ince, hani öyle böyle değil, her genç kızın rüyalarını süsler kendisi, hatta rüyada görmek için genç olmaya bile çok ihtiyaç olmayabilir, o derece diyelim.
Bu iki gencimiz birbirlerini seviyorlar sevmesine ama bir depresyon anında Sıla kızımız, Boran ağamızdan kaçınca şu kahrolası töreler başlıyor işlemeye. Çıkıyor mu ölüm emri, çıkıyor ve cesur ve aşık ve aynı zamanda hamile olan Sıla'mız töreye direnmeye karar veriyor. Çözüm mü? Çok basit! Alırsın memleketten bir ton arazi, kurarsın üstüne birkaç tane fabrika, doğum evi, efendime söyleyeyim, okul, etraftaki işsiz insanlara verirsin iş, biter töre!
Töre bitecek bitmesine ama, bir de kötü Cihan ağamız var ki, o tam dayaklık bir kişilik, böyle direnmese, böyle inat etmese, bıraksa Sıla'yla Boran'ı ve de yan kişilikleri, kursalar şu fabrikaları herkes çalışsa, evine ekmek götürse, hayat bayram olsa! Fabrikaları bombalamasa, onu bunu öldür-mese, şöyle yola gelse, iyi bir insan olsa ama nerde? Cihan ağamız köhnemiş bir kişilik olarak bütün bu yeniliklere karşı çıkmakta, eski köye yeni adet istememekte ve de aslında ne kadar vizyonsuz bir insan olduğunu da hepimize göstermektedir.
Boran ağamızın babası da "eski"nin bir şablonu olarak sunulmaktadır bu arada ama hadi ihtiyarlığına verelim o kadar da kötü bir insan değildir. Yani yola gelecektir, muhtemelen son nefesini verirken kızımıza haksızlık ettiğini, bu törelerin aslında çok kötü şeyler olduğunu itiraf edecektir.
Tabii bu yapılan çalışmalar o kadar da boru değildir, bir yandan da meyvelerini vermektedir. Artık hakkında ölüm fermanı çıkmış olan kadınları öldüren herkes arkasından bir kurşun da kendine sıkmaktadır. Bu da bir ilerleme, törelere ve aşirete direnme, bir başkaldırmadır bir yerde.
İşte burada Sıla'nın direnmesi, taviz vermemesi ve başladığı işi bitirmesi gerekmektedir. Zenginler direnecek ki töre bitecek. Bilim insanlarının, sosyologların, psikologların, eğitimcilerin patlattıkları onca kafaya rağmen bir türlü akıllarına gelmeyen çözüm bu kadar da basit.
Bazen düşünüyorum da bu yazdıkları garabetlere kendileri de inanıyorlar mıdır acaba diye. İnanıyorlardır muhtemelen. Şimdi sorsan, "Efendim biz, eskiyle yeninin, köhneyle modernin, köyle kentin sosyolojik olaraktan karşılaştırmasını yapıyoruz" filan derler. "Törelere karşı geliyoruz, daha ne istiyorsunuz" da diyebilirler tabii.Yazık, töre cinayetlerine kurban gitmiş onca kadının kemikleri sızlıyordur, yapmayın etmeyin efendiler. Başka bir şey istemiyoruz.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats