29 Mayıs 2007

Sabahtan kan tahliline gittim, düşündüğüm gibi kanım düşük bayağı ama ilaçları almama engel olacak kadar değil. Yorgunluk dışında bir şey yapmıyor kan düşüklüğü ama yorgunluk da yetiyor insana bir yerden sonra.
Aşağıdaki yazım da Birgün'de yayınlandı. Yayınlanmayı bekleyen bir yazım daha var sırada, önümüzdeki günlerde onu da koyarım buraya herhalde.


Gülümse, yoksa ölürsün!

Diyelim ki, duyarlı bir insansınız. Belli bir yaştan itibaren dünya meselelerine kafa patlatmışsınız, haksızlıklara karşı çıkmışsınız, etrafınızda gördüğünüz aksaklıkları düzeltmeye uğraşmışsınız, belli bir politik görüşe sahipsiniz, "Ne olacak bu dünyanın hali, ne olacak bu memleketin hali" diye diye bir ömür geçirmişsiniz. Gün gelmiş Afrika'daki aç çocuklar için dertlenmiş-siniz, gün gelmiş kanadı kırık bir kuş için uğraşmışsınız, gün gelmiş kendi çocuğunuzun geleceği konusunda uykularınız kaçmış, gün gelmiş sokaklara çıkmışsınız, yürümüşsünüz, bağırmışsınız. Bütün bunların sonucu olarak haliyle, çok da neşeli, vurdumduymaz, uçtum akıllı biri sayılmazsınız. Ve günün birinde gittiğiniz doktor size demiş ki, "Maalesef kansersin!" Sonra da etrafınızdaki herkes hep bir ağızdan haykırmış: "Bu hastalıkta en önemli şey moral!" Hilafsız herkes bu cümleyi kuracak, hazırlıklı olun. Hazırlıklı olmanız gereken bir başka şey de şu: Bu moral işi ciddi bir endüstri halinde artık. Moralinizi sağlam tutmanız ve bunu nasıl yapacağınızla ilgili o kadar çok şey duyacak ve o kadar çok şey okuyacaksınız ki, başınız dönecek.
Sizden şimdiye kadar olduğunuz insan değil de başka biri olmanız istenecek gayet rahat bir şekilde. Kanser mi oldun? Gülümse, rahatla, kafanı takma, sana ne dünya meselelerinden, global ısınmadan, açlıktan, sefaletten, savaşlardan, sen kendini düşün, yalnız kendini düşün. Bak dünya aslında ne kadar güzel bir yer, kuşlar, kelebekler, çiçekler, böcekler! İnsanları sev, ne dedin katili, hırsızı, uğursuzu, eli kanlı Bush'u, Hrant'ı vuranları niye seveyim mi dedin? Olur mu öyle şey, onlar da insan evlatları sonuç olarak, sev onları, ayırmadan herkesi sev! Mümkünse kocaman bir sevgi kelebeği ol, acilen içindeki çocuğu ortaya çıkart, kalbini bütün insanlık alemine aç, derhal hümanist ol, böyle yüzünde kocaman, aptal bir gülümsemeyle bak dünyaya!
Mecbur musunuz? Evet, mecbursunuz, aksi halde ölürsünüz. Bildiğiniz gibi insanı öldüren kanser değildir, insan zaten kanserden ölmez, ona "Yenilir". Kanserden ölmek bir zayıflık, bir yenilmiştik olarak lanse edilir her zaman. Sizi öldüren kanser değil, moral bozukluğudur. Sizin suçunuzdur, ölmeyi siz istemişsinizdir, bugüne kadar sürdürdüğünüz hayat biçimiyle, yediklerinizle, içtiklerinizle kanseri de siz davet etmişsinizdir zaten. Kanserojen madde üretenlerin, meyveleri, sebzeleri hormona boğanların hiç suçu yoktur bunda, onlar üretmiş siz de bilinçsizce! tüketmişsiniz işte.
Sigara da içmişseniz hele, işte suçlusunuz, sigara üreticilerinin de suçu filan yoktur bunda, onlar üretir, kapitalizmin kuralıdır bu, siz bilinçli olun içmeyin, paketlerin üzerine bile yazıyorlar, daha ne yapsınlar yani. Koca koca nükleer santralları tepemizde patlatanların da bir suçu yoktur zaten. Nükleer santralın yanında yöresinde oturmayıveriniz efendim. Ne işiniz var oralarda. Hele ki, televizyonlara çıkıp, radyasyonlu çayları afiyetle içerken, "Bakınız ben içiyorum, ne radyasyonu efendim" diyen devlet büyüklerinin haşa huzurdan hiçbir kabahati yoktur.
Hemen her gün gazetelerde, televizyonlarda kanseri "Yenen" insanların hikâyelerini okursunuz. Bu hikâyelerin ortak tek bir özelliği vardır: Kanseri "Yenen" insanlar morallerini sağlam tutmuşlardır. Ben bu "Yenme" hikâyesini onkologların uydurduğundan ciddi ciddi şüpheleniyorum artık. Baktılar ki, kansere çare mare bulamıyorlar, suçu hastaların üzerine atıverdiler işte. Öldün mü? Yeterince sağlam değilmişsin demek ki, zayıf bir insanmışsın, direnememişsin. Kanser mi? Hücre mi? Hadi canım, sen yeterince direngen bir insan ol, hücrelerine laf geçir, ölme!

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


View My Stats