Bir Kedinin Hatıraları
28 Mart 2008
25 Mart 2008
Fethiye DVD günleri. Bugün de bunu seyrettik. Güzel, sürprizli bir film, seyredilir. Gerçi Michael Douglas'dan hiç hoşlanmam ama işte. Sean Penn'i severim ama, özellikle o onbir eylül filminden sonra iyice sevdim zaten.
Dün çok acayip bir sıcak vardı, bugün de anons etmişler fırtına diye ama daha bir şey estiği yok. Belki gece geç saatlerde çıkar bilemiyoruz. Yine çiçekler aldım, bir sürü boş saksı var balkonda onlara ekeceğim. Yarın ilk kür ilacın son günü. Bakalım, iyiyim şimdilik.
21 Mart 2008
Kuzenle DVD keyifleri başladı. Hoş, kızcağız dakika başı tuvalete taşınan annesi yüzünden ne seyrettiğini pek anlamadı. Eğlenceli bir filmdi, akıcı bir intikam öyküsü. Çok sürprizli değil, anlıyorsun bir yerden sonra ama işte seyirlik. Seyrederken bir sürü kuruyemiş ve ıvır zıvır yiyip, çay içtik. Bugün bir de kitap bitirdim, verimli bir gün oldu nitekim entelektüel manada yani.
19 Mart 2008
Jale Hanım Sultan'ın doğumgünüydü bugün. Ona hoş bir yüzük ve çiçek aldım. Komşucum da pastasını getirdi. Kestik, yedik, çay içtik. Mutlu yıllar anneciğim.
Balkon için de tanesi 50 kuruşa çok güzel hercai menekşeler aldım ama tek renk böyle maviye çalan bir mor. Ekince çekerim fotoğraflarını. Eh bahar geldi balkonlar, bahçeler şenleniyor yavaş yavaş.
Kendimi iyi hissediyorum. Bugün ağzımı burnumu bağlayıp Dük'ü de taradım bir güzel. Hayvan güzelleşti valla. Çok tüy oluyor ortalık, haftada bir taramak lazım. Neyse yaparım artık. Arkadaşlarım bana bir sürü kitap yolluyorlar, sağolsunlar. Örgü neyin yasaklanınca kitap okumaya vereceğim kendimi mecburen. Lost'u seyrettim biraz önce. 3. sezondan sıkılmıştım ama 4. sezon heyecanlı geçiyor. Bakalım ne olacak.
Yaz geliyor seviniyorum. Deniz sezonu başlayınca iyice sevineceğim. Yazın zaman öyle böyle geçiyor, kışın ruhum çok daralıyor.
17 Mart 2008
‘BALANS AYARCILAR’ İŞBAŞINDA
Yargıtay Başsavcısı’nın AKP için kapatma istemi ile Anayasa Mahkemesi’nde dava açması Türkiye’yi yeni bir kaosa sürükleyecek ilk adımdır. Kapatma davası, Türkiye demokrasi tarihine bir kara leke daha düşürmüştür.
Demokrasi ve siyaset, ‘hukukun üstünlüğü’ iddiası ile savcılar ve yargıçlar diktatörlüğüne yol verilerek geliştirilemez. Son dört ay içinde açılan iki parti kapatma davası göstermektedir ki, Başsavcı, anti demokratik çevrelerin ‘umut odağı’ haline gelmiştir.
Parti kapatılarak, özgürlük ve demokrasi feda edilerek laiklik korunamaz, olsa olsa demokrasi tahrip edilir. Daha önce de, laikliği koruma adı altında, partiler kapatılmıştır. Ancak bunun sonuçları karşımıza AKP olarak çıkmıştır. ‘Balans ayarcı zihniyet’ AKP’nin güçlenmesine hizmet etmiştir ve bugün de etmektedir. Acaba Türkiye’nin ‘balans ayarcıları’, topluma “hepimiz AKP’liyiz” dedirtmeye yemin mi ettiler?
AKP’yi ve onun neo liberal politikalarını durduracak ve geriletecek güç, dün sosyal güvenlik hakları için meydanlara çıkan emekçiler, demokratlar, gençler, kadınlar, emeklilerdir; yani bu ülkenin haksızlığa uğrayanları, eşitsizliğe maruz bırakılanlarıdır. Yargıtay Başsavcısı’nın attığı adım bu hedefin de karartılmasına yol açacaktır.
Şunu bilelim ki, Türkiye’de parti kapatmaları destekleyenler, toplumsal sorunların değil, demokrasinin mezar kazıcısı rolüne soyunmuşlardır.
Muhafazakârlığın ve gericiliğin toplum üzerindeki artan tahakkümünün kırılması, aynı zamanda otoriter/baskı cı zihniyetle de hesaplaşmayı gerektirir. Türkiye’yi, AKP’nin liberal/muhafazakâ r hattı ile statükocu/baskı cı anlayış arasına sıkıştıran bu boğucu ikileme karşı, demokrasiyi, laikliği, özgürlüğü ve emekçilerin haklarını savunan tüm güçler birlikte mücadele etmelidir.
Ufuk URAS
ÖDP Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili
16 Mart 2008
Kayaköy'e gittik bugün, hava pek güzeldi. Börek yedik, ayran içtik. Biraz gezindik. Kuzen geldi yerleşti Fethiye'ye. Annesi çok yaşlandı artık, herşeyi de unutuyor, ama 92 yaşına rağmen yine iyi olduğunu düşünüyorum.
Akşama da kıymalı makarna yaptım. Bu hapların yan etkileri azmış hakikaten ya da daha yeni başladık ondan ama kendimi iyi hissediyorum. Bugün çok debelenince yemekti-bulaşıktı Deniz efendi yatırdı beni hadi bakim kanserli annem ol yat şuraya, bir yerine bir şey olacak diye. En güzeli yemek yiyebilmek oldu tabii. Fazla kaçırmamaya çalışıyorum ama şişmanlamak istemiyorum şimdi. Gerçi bir yıllık açlıktan sonra ne boğazımı tutmak zor oluyor ama şişmanlamamak lazım. Bugün iki böreği yerdim mesela ama yemedim, gerçi eve gelip çayla simit lüplettim, üstüne de makarna götürdüm, az yedim hesapta.
Bu ilacın ciddi tek bir yan etkisi var, el/ayak sendromu denilen bir nane, ellerde ayaklarda yara çıkabiliyormuş. Önlem mahiyetinde el işi yapmam yasaklandı, taş tablo da yapamayacağım, ne halt edeceğim bilmem. Muhtemelen kendimi kekti pastaydı yapmaya vereceğim.
Bahar geldi Fethiye'ye, güzel oldu. Yakında deniz mevsimini de açarız.
15 Mart 2008
14 Mart 2008
08 Mart 2008
KADINLAR VARDIR!
Bundan tam 151 yıl önce l857 yılının 8 Mart’ında Newyork’lu kadın işçiler eşit işe eşit ücret ve 8 saatlik işgünü talebiyle greve gitmişler, çalıştıkları fabrikayı işgal etmişler, ancak polisin müdahalesi sonucu çıkan yangında 128 kadın yaşamını kaybetmişti..
Bugün 8 Mart 2008.
Geçtiğimiz yıl kadınlara karşı şiddet ve ayrımcılık artarak devam etti/ediyor. Biz kadınlara yönelik suçlara, ayrımcılığa, şiddete, emeğimizin yok sayılmasına karşı kadın hareketi ile beraber hep birlikte karşı koyduk, mücadele ettik. Sistemli saldırılara karşı örgütlü mücadelemizle kadın dayanışmasını yükseltmeyedevam ediyoruz. Novamed Grevinde Direnen kadınlarla dayanışmak için etkili eylemler, kampanyalar içinde yer aldık. Sonunda Sendika haklarını isteyen Novamed’li kadın işçilerin talepleri kabul edildi.
İnandık, haklıydık. Sokakta her an yaşadığımız yaşayabileceğimiz tacize karsı Mor iğnelerimizi aldık elimize, kendimize dayanismamıza guvendik. Kadınlar yan yanaydık guçlendik ve guçlenmeye devam ediyoruz. Tacizde, Tecavüze karşı taraf olduk. Biliyoruz ki geçmişten bugüne kadınlar diğer toplumsal mücadelelerin ve devrimsel anların öznesi olmuşlar, direnişlerle, grevlerle, eylemlerle örgütlenerek bir mücadele tarihi yazmışlardır. Ve bu tarih bize göstermiştir ki kadınların mücadelesi insanlığın da mücadelesidir. Gecmişten devraldığımız Kadın kurtuluş mücadelesinin ışığında yürümeye direnmeye ve reddetmeye devam ediyoruz.
Yaşadığımız dünya hala zulüm, baskı ve sömürünün hakim olduğu ve en yıkıcı etkisini kadınlar üzerinde gösteren bir dünya. Her yerde savaşlar, işgaller, katliamlar biz kadınların bedeninde cereyan ediyor. Ortadoğuda ABD nin işgal politikası içine ülkemizin de sokulduğuna, ABD icazetiyle hava harekatının yanı sıra kara harekatının da başladığına, halkların birbirine kışkırtıldığına, ırkçılığın yükseltildiğine, dili, kimliği, inancı farklı olana tahammülsüzlüğün vardığı noktanın sokak ortasında işlenen cinayetlerle, bu ülkenin güvercinlerini nasıl ürküttüğüne tanık oluyoruz. Militarizm ve düşmanlığın derinleştirilmesinin, yaşamımızın her anında, her alanında şiddeti daha da yaygınlaştırdığını ve meşrulaştırdığını görüyoruz.
Uygulanan neo liberal politikalar yüzünden, fabrikalarda, atölyelerde düşük ücretle, sigortasız, sosyal güvencesiz, iş güvencesiz köleler olarak sömürülüyor, mücadele ettiğimizde ise kapıya konuyor, yanıyor, yakılıyor, kamyon üzerinde ölüme gönderiliyoruz. Evde ise her türlü angaryanın yükü bizim sırtımıza biniyor, emeğimiz göz ardı ediliyor, zorla evlendiriliyor, aile içinde her türlü şiddete maruz kalıyor, tutsak ediliyoruz. Dışarı çıktığımızda ise cinsel taciz, saldırı ve ölümle burun buruna geliyoruz. Sığınacağımız yerleri açmakla sorumlu olan hükümetler ve yerel yönetimler ise bu ataerkil sistemin bir uzantısı olarak, tecavüzcülere, katillere ceza indirimleri uygulayarak göz yumuyorlar.
Oysa evlerinizin perdesini açın, şiddeti görürsünüz, sokakları aydınlatın yine şiddet çıkar karşınıza, zihinlerinizi aralayın, namus kisvesi altında şiddetle karşılaşırsınız, intihar eden kadınların yüreklerine bakın, çaresizliğe duyulan öfke çıkar, televizyonları nızı açın, kadın programları adı altında kadın katliamlarını görürsünüz.
Peki şimdi AKP Hükümeti ne yapıyor? Kapalı kapılar ardında, gözlerden ırak olarak hazırladığı Anayasa Taslağında biz kadınları çocuklar, yaşlılar ve engelliler ile birlikte özel surette korunmaya muhtaç bir kesim olarak görüyor, ayırıma tabi tutuyor ve korunup, kollanmamızı ise ataerkil sistemi oluşturan aile, devlet, feodal yapı, gelenek, görenek, ahlaki kurallar ile dinsel tutuculuktan beslenen, güçlenen kapitalizmin kollarına emanet ediyor. Mutlak değiştirilmesini talep ettiğimiz baskıcı ve yasakçı 12 Eylül Anayasasını sivil bir anayasaya dönüştürmekten söz ederek, cinsler arası, kimlikler arası, inançlar arası eşitsizlikleri daha da körükleyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini görmezden gelen yeni yasak ve eşitsizliklerle dolu, sosyal refah ve hukuk devleti olma ilkelerini çiğneyen bir düzenlemenin adımlarını atıyor.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile tüm çalışanları ve emeklileri sosyal güvensizliğe yuvarlarken, biz kadınların da var olan haklarını bile tırpanlıyor ve çalışma yaşamının zorluklarını arttırarak yeniden evlerimize dönmemize, çalışmayan kadınları ise ev köleliğine devam etmeye zorluyor. Hem işte, hem evde çalışıyoruz, Ortalama yaşam süresinin oldukça kısa olduğu ülkemizde emeklilik yaşını yükselterek emekliliğimizi toprak altında geçirmemizi vaat ediyor. İşsizliğin gün be gün arttığı ülkemizde çalışma süresini yükseltiyor, emekli maaşlarını açlık sınırına çekiyor. Parasız sağlık sağlaması gereken sözde sosyal devletimiz sağlık için daha fazla para talep ediyor, hastanelere yıldız koyarak otel haline getiriyor, tedavilerimizle ilgili kararı doktordan alıp, bürokratın insafına bırakıyor. Anneliğin kutsallığını dilinden düşürmeyen aynı hükümet bu yasa ile anne sütünün önemini göz ardı ederek, emzirme ödeneğinin süresini altı aydan bir aya indiriyor.
Şimdi biz ÖDP li kadınlar, işçisiyle, kamu emekçisiyle, emeklisiyle, ev kadınıyla, öğrencisiyle, hangi kimlikten, hangi inançtan olursa olsun tüm kadınları, bize kader diye dayatılan bu oyunları bozmaya çağırıyoruz.
Cinsiyet ayırımcılığını ortadan kaldırmak, hayatın her alanında pozitif ayrımcılık için,
Evde, sokakta, işyerinde, zihinlerde ve medyada şiddeti durdurmak için,
Namus kisvesiyle yapılan kadın katliamlarına ve bunu onaylayan ve koruyan devlet politikasına karşı durmak için,
İş cinayetlerinin ve esnek çalışmanın son bulması için,
Eşit değerde işe eşit ücret, 8 saat işgünü, sendika, sigorta, iş güvenliği ve ücretsiz kreşler için,
Parasız eğitim, parasız sağlık, güvenli bir gelecek için,
Kadınlara Yıpranma Payı, 180 gun fiili hizmet zammı hakkımız için,
Babaya kocaya baglı kalmadan sosyal guvece için,
Sıgınaklara ihtiyacımız kalmayacagı gunler icin
Bedenimize, emegimize, kimliğimize sahip cıkmak için.
Barış, demokrasi ve halkların kardeşliği için,
İşgallere ve savaşlara hayır demek için,
İnanç özgürlüğümüz için,
Her yerde ve her alanda temsil edilmek için,
8 Martın resmi tatil edilmesi için,
Bu dünyayı kadınlar için yaşanılır kılmak için,
Kurtuluşumuz için ellerimizi, çığlıklarımızı, yüreklerimizi birleştirelim. Bu kaderi biz yazmadık, bozmak için birleşelim.
Yaşamın ve mücadelenin yarısıyız diyen biz ÖDP li kadınlar dünyadaki tüm kadınların barış, özgürlük ve dayanışma için yükselttikleri sese, sesimizi katıyor ve bir daha haykırıyoruz.
İNADINA İSYAN, İNADINA ÖZGÜRLÜK
YAŞASIN 8 MART, YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI
ÖDP KADIN KOORDİNASYONU
Bundan tam 151 yıl önce l857 yılının 8 Mart’ında Newyork’lu kadın işçiler eşit işe eşit ücret ve 8 saatlik işgünü talebiyle greve gitmişler, çalıştıkları fabrikayı işgal etmişler, ancak polisin müdahalesi sonucu çıkan yangında 128 kadın yaşamını kaybetmişti..
Bugün 8 Mart 2008.
Geçtiğimiz yıl kadınlara karşı şiddet ve ayrımcılık artarak devam etti/ediyor. Biz kadınlara yönelik suçlara, ayrımcılığa, şiddete, emeğimizin yok sayılmasına karşı kadın hareketi ile beraber hep birlikte karşı koyduk, mücadele ettik. Sistemli saldırılara karşı örgütlü mücadelemizle kadın dayanışmasını yükseltmeyedevam ediyoruz. Novamed Grevinde Direnen kadınlarla dayanışmak için etkili eylemler, kampanyalar içinde yer aldık. Sonunda Sendika haklarını isteyen Novamed’li kadın işçilerin talepleri kabul edildi.
İnandık, haklıydık. Sokakta her an yaşadığımız yaşayabileceğimiz tacize karsı Mor iğnelerimizi aldık elimize, kendimize dayanismamıza guvendik. Kadınlar yan yanaydık guçlendik ve guçlenmeye devam ediyoruz. Tacizde, Tecavüze karşı taraf olduk. Biliyoruz ki geçmişten bugüne kadınlar diğer toplumsal mücadelelerin ve devrimsel anların öznesi olmuşlar, direnişlerle, grevlerle, eylemlerle örgütlenerek bir mücadele tarihi yazmışlardır. Ve bu tarih bize göstermiştir ki kadınların mücadelesi insanlığın da mücadelesidir. Gecmişten devraldığımız Kadın kurtuluş mücadelesinin ışığında yürümeye direnmeye ve reddetmeye devam ediyoruz.
Yaşadığımız dünya hala zulüm, baskı ve sömürünün hakim olduğu ve en yıkıcı etkisini kadınlar üzerinde gösteren bir dünya. Her yerde savaşlar, işgaller, katliamlar biz kadınların bedeninde cereyan ediyor. Ortadoğuda ABD nin işgal politikası içine ülkemizin de sokulduğuna, ABD icazetiyle hava harekatının yanı sıra kara harekatının da başladığına, halkların birbirine kışkırtıldığına, ırkçılığın yükseltildiğine, dili, kimliği, inancı farklı olana tahammülsüzlüğün vardığı noktanın sokak ortasında işlenen cinayetlerle, bu ülkenin güvercinlerini nasıl ürküttüğüne tanık oluyoruz. Militarizm ve düşmanlığın derinleştirilmesinin, yaşamımızın her anında, her alanında şiddeti daha da yaygınlaştırdığını ve meşrulaştırdığını görüyoruz.
Uygulanan neo liberal politikalar yüzünden, fabrikalarda, atölyelerde düşük ücretle, sigortasız, sosyal güvencesiz, iş güvencesiz köleler olarak sömürülüyor, mücadele ettiğimizde ise kapıya konuyor, yanıyor, yakılıyor, kamyon üzerinde ölüme gönderiliyoruz. Evde ise her türlü angaryanın yükü bizim sırtımıza biniyor, emeğimiz göz ardı ediliyor, zorla evlendiriliyor, aile içinde her türlü şiddete maruz kalıyor, tutsak ediliyoruz. Dışarı çıktığımızda ise cinsel taciz, saldırı ve ölümle burun buruna geliyoruz. Sığınacağımız yerleri açmakla sorumlu olan hükümetler ve yerel yönetimler ise bu ataerkil sistemin bir uzantısı olarak, tecavüzcülere, katillere ceza indirimleri uygulayarak göz yumuyorlar.
Oysa evlerinizin perdesini açın, şiddeti görürsünüz, sokakları aydınlatın yine şiddet çıkar karşınıza, zihinlerinizi aralayın, namus kisvesi altında şiddetle karşılaşırsınız, intihar eden kadınların yüreklerine bakın, çaresizliğe duyulan öfke çıkar, televizyonları nızı açın, kadın programları adı altında kadın katliamlarını görürsünüz.
Peki şimdi AKP Hükümeti ne yapıyor? Kapalı kapılar ardında, gözlerden ırak olarak hazırladığı Anayasa Taslağında biz kadınları çocuklar, yaşlılar ve engelliler ile birlikte özel surette korunmaya muhtaç bir kesim olarak görüyor, ayırıma tabi tutuyor ve korunup, kollanmamızı ise ataerkil sistemi oluşturan aile, devlet, feodal yapı, gelenek, görenek, ahlaki kurallar ile dinsel tutuculuktan beslenen, güçlenen kapitalizmin kollarına emanet ediyor. Mutlak değiştirilmesini talep ettiğimiz baskıcı ve yasakçı 12 Eylül Anayasasını sivil bir anayasaya dönüştürmekten söz ederek, cinsler arası, kimlikler arası, inançlar arası eşitsizlikleri daha da körükleyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini görmezden gelen yeni yasak ve eşitsizliklerle dolu, sosyal refah ve hukuk devleti olma ilkelerini çiğneyen bir düzenlemenin adımlarını atıyor.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile tüm çalışanları ve emeklileri sosyal güvensizliğe yuvarlarken, biz kadınların da var olan haklarını bile tırpanlıyor ve çalışma yaşamının zorluklarını arttırarak yeniden evlerimize dönmemize, çalışmayan kadınları ise ev köleliğine devam etmeye zorluyor. Hem işte, hem evde çalışıyoruz, Ortalama yaşam süresinin oldukça kısa olduğu ülkemizde emeklilik yaşını yükselterek emekliliğimizi toprak altında geçirmemizi vaat ediyor. İşsizliğin gün be gün arttığı ülkemizde çalışma süresini yükseltiyor, emekli maaşlarını açlık sınırına çekiyor. Parasız sağlık sağlaması gereken sözde sosyal devletimiz sağlık için daha fazla para talep ediyor, hastanelere yıldız koyarak otel haline getiriyor, tedavilerimizle ilgili kararı doktordan alıp, bürokratın insafına bırakıyor. Anneliğin kutsallığını dilinden düşürmeyen aynı hükümet bu yasa ile anne sütünün önemini göz ardı ederek, emzirme ödeneğinin süresini altı aydan bir aya indiriyor.
Şimdi biz ÖDP li kadınlar, işçisiyle, kamu emekçisiyle, emeklisiyle, ev kadınıyla, öğrencisiyle, hangi kimlikten, hangi inançtan olursa olsun tüm kadınları, bize kader diye dayatılan bu oyunları bozmaya çağırıyoruz.
Cinsiyet ayırımcılığını ortadan kaldırmak, hayatın her alanında pozitif ayrımcılık için,
Evde, sokakta, işyerinde, zihinlerde ve medyada şiddeti durdurmak için,
Namus kisvesiyle yapılan kadın katliamlarına ve bunu onaylayan ve koruyan devlet politikasına karşı durmak için,
İş cinayetlerinin ve esnek çalışmanın son bulması için,
Eşit değerde işe eşit ücret, 8 saat işgünü, sendika, sigorta, iş güvenliği ve ücretsiz kreşler için,
Parasız eğitim, parasız sağlık, güvenli bir gelecek için,
Kadınlara Yıpranma Payı, 180 gun fiili hizmet zammı hakkımız için,
Babaya kocaya baglı kalmadan sosyal guvece için,
Sıgınaklara ihtiyacımız kalmayacagı gunler icin
Bedenimize, emegimize, kimliğimize sahip cıkmak için.
Barış, demokrasi ve halkların kardeşliği için,
İşgallere ve savaşlara hayır demek için,
İnanç özgürlüğümüz için,
Her yerde ve her alanda temsil edilmek için,
8 Martın resmi tatil edilmesi için,
Bu dünyayı kadınlar için yaşanılır kılmak için,
Kurtuluşumuz için ellerimizi, çığlıklarımızı, yüreklerimizi birleştirelim. Bu kaderi biz yazmadık, bozmak için birleşelim.
Yaşamın ve mücadelenin yarısıyız diyen biz ÖDP li kadınlar dünyadaki tüm kadınların barış, özgürlük ve dayanışma için yükselttikleri sese, sesimizi katıyor ve bir daha haykırıyoruz.
İNADINA İSYAN, İNADINA ÖZGÜRLÜK
YAŞASIN 8 MART, YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI
ÖDP KADIN KOORDİNASYONU