30 Ağustos 2007

BELKİ DE OLUR KİMBİLİR



Evet, 10. kemoterapi de bitti. Kaldı bakalım iki tane daha. Şimdi, bu blog okuyucularından bir ricam olacak. Beni okuyan ve benden daha fazla okuyucusu olan bir kaç arkadaşım olduğunu biliyorum. Aslında asıl ricam onlardan.
Tam dört yıldır Cerrahpaşa Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde kanser tedavisi görüyorum. Kemoterapi odamızda üzerinde tedavi gördüğümüz koltuklar büyük ihtimalle Birinci Dünya Savaşı'ndan kalmış son derece rahatsız koltuklar. Fotoğrafını üstte görüyorsunuz. Bunlara oturup kalkmak için de arkasından birinin tutması gerekiyor, yoksa koltuk dengesini kaybedip düşme tehlikesi yaratıyor. Bir kemoterapinin en az 3 saat (benimki yaklaşık 6 saat sürüyor o ayrı) sürdüğü düşünülürse hastaların ne kadar zor koşullarda ilaçlandığı malum. Bu durumu düzeltmek için oraya sadece 4 (dört) koltuk bağışlamak yetecek. Bunun için bir sürü yerle konuştum, Sabancılara, Koçlara, bir sürü mobilya fabrikasına kadar aradım ama kimse yüz vermedi. Sonuçta çok fazla bir para değil, yani bende olsa kimseye bir şey söylemeden alıp götüreceğim ama kanser çok pahalı bir hastalık ve bütün birikimleri alıp götürüyor maalesef. O yüzden bende yok.
Hani diyorum ki, belki blog aleminden birkaç kişi birleşir, ne bileyim parası olan birileri alıp bağışlar filan. Aslında en güzel ve tedaviye en uygun koltuklar İstikbal Mobilya'da var, hani üzeri silinebilir filan ama onlar da çok pahalı, 1000 ytl civarında ama işte taksit seçenekleri filan var. Kimbilir belki de olur!
Okuyucusu benden fazla olan arkadaşlarım bu yazıya link verirlerse, ya da bloglarında bundan bahsederlerse ve bu iş olursa gerçekten çok ama çok sevineceğim. Bağışlayacak insan ya da insanlar bulunursa prosedürleri ben araştırıp gerisini hallederim. Şimdiden hepinize teşekkür ediyorum.

23 Ağustos 2007

Çocukluğumun kitapları dizisi No:2 diyelim. Şimdi böyle güzel kitaplar mı yok, yoksa bana mı öyle geliyor bilemiyorum ama bu zamanda çocuk olsam okuyacak kitap bulamazdım muhtemelen. Kon Tiki, denizlerde geçen muhteşem bir macera. O salda nerelere gitmedim ki ben... Almayı düşünürseniz kitapçılarda bulamazsınız herhalde, internete bakmakta fayda var.
Dokuzuncu kemoterapi son haftayı eda etmekle meşgulüm. Biraz yemek yiyebiliyorum ve oldukça yorgun olmama rağmen her gün denize gitmeye çalışıyorum. Bugün yine çok sıcaktı, 46 dereceye kadar çıkmış Fethiye. Eh Temmuz-Ağustos ayları gevşer gönül yayları buralarda. Sabahtan banka ve alışveriş işleriyle uğraştım, öğleden sonra da Şat'a kaçtım. Şu Şat iyi ki açıldı valla, Çalış Plajını sevmeyen benim gibi bir insan için bulunmaz nimet oldu. Şundan bir ay önce tesiste bir tek ben olurken, şimdi şezlong bulmakta zorlanıyoruz ama olsun, iş yapsınlar da yaşasınlar yani. Ben plajda şezlong ve şemsiyeden başka bir şey aramıyorum, gençken bunu da aramazdık ya, artık yaşlandık. Öyle duştu, kabindi aramam hiç, zaten mayo filan da değiştirmem. O küçücük, havasız ve sıcak kabinlerden nefret etmişimdir her zaman. Bir de kapısında sıra olur, zaten dağ başında bile kadın tuvaleti önünde sıra beklenir yani hani. Kum da sevmem ezelden beri, bir rüzgar eser, ağzına yüzüne kum dolar, denize girersin her tarafın yapış yapış kum olur, küçük taşları her zaman tercih etmişimdir. Hem yapışmaz orana burana, yapışsa bile kuruyunca düşer, hem de taşlarla oynayıp vakit geçirmek her zaman mümkündür. Eline bir avuç taş alıp, yere bırakmak bile zevklidir hani yani. Şat'ta iki bira içtim, sonra eve gelip yemek yedim.
Jale hanım sultan, antiibiyotik iğnelerini yiyince düzeldi şükür. Hala biraz biraz öksürüyor ama artık iyileşti, ben de arada sırada yanına inip oturuyorum. Hastalanacağım diye korktum ama uzak durunca mikrobu da kapmadım işte.

21 Ağustos 2007

Puppets Who Kill, eğer digitürk'ünüz varsa, ComedyMax'de yayınlanıyor. Şiddetle tavsiye ederim. Ancak espri anlayışınız benim gibi değilse, (biraz önce seyrettim, en alttaki insan kukla testis koleksiyonu yapıyordu o bakımdan) seveceğiniz bir dizi değil. Ben çok eğlenerek ve de beğenerek seyrediyorum ama demem o ki, ailecek seyretmeyin, zaten +13 uyarılı. İşte böyle çocuklara kitap, büyüklere dizi tavsiyesi olsun bari bugünün anlam ve önemi.

20 Ağustos 2007

İlkokula giden bir çocuğunuz varsa alınız, okuyunuz, okutunuz. Ancak sonuçlarından beni sorumlu tutmayınız. Bu kitabı okuduktan sonra bütün hayvanat bahçelerinden nefret edecektir hiç kuşkusuz. Ben öyle olmuştum. Bir de hala daha içimde taşıdığım özgürlük duygusunun ilk tohumlarını atmış bir kitaptır onu da söyleyeyim de... Hani hayata bakışı filan da değişebilir.
İnternette gittigidiyor.com'da satılıyor. Kitapçılarda bulunmaz muhtemelen. Benim hatırladığım üzerinde renkli bir de kapağı vardı. Kurt'u hiç unutmam, kafesinde sekiz çizerek yürürdü. Dili çocuğunuza eski gelebilir ama okurken sadeleştirmek her zaman mümkün.
Bu da böyle bir hizmet olsun bugün bakalım.

19 Ağustos 2007

Fethiye'de yaşamanın en iyi yanlarından biri de, insanların genellikle bir yıl bekleyip, bir sürü para harcadıkları ve de en fazla bir hafta on gün yaşayabildikleri tatil modunda tüm bir yaz yaşayabilmek olsa gerek. Deniz efendi ne zaman "Ay sıkıldım denize gitmekten, bugün ben gelmesem olmaz mı?" dediğinde otomatik olarak böyle bir cümle kuruyorum. Çünkü çok doğru olduğunu düşünüyorum. İstanbul'da nerde böyle, her Allahın günü gayet hoş bir plaja gideceksin, yiyeceksin, içeceksin, denize gireceksin. Ohooo, valla zengin olmak lazım gelir bunu yapabilmek için. Hoş Fethiye'ye geldiğimden beri hemen hemen ilk defa bu yaz denizle bu kadar haşır neşir oldum. Eh çalışıyorduk filan falan, geçen yazın yarısı da Akyaka'da kavga gürültüyle geçmişti. Kesintisiz denize gitmek iyi bir şey. Deniz bey de hemen her gün giriyor denize iyi oluyor, kışı hasta olmadan geçirecek böylece umarım ki. Eylül gelse diye bekliyorum. Buranın en güzel zamanı Eylül-Ekim ayları çünkü bence.
Bu defa toparlanmam biraz uzun sürüyor. İlaçlardan sonra normalde iki üç gün süren bitkinlik bir haftaya yayıldı nedense. Eh dokuz kemoterapi oldu artık yahu, bir yerde normaldir diye düşünüyorum ama canım sıkılıyor haliyle. Bütün gün öküz gibi ya yatakta ya da sahilde yatıyorum, elim hiçbir işe gitmiyor, televizyon seyretmekten de sıkılmış vaziyetteyim. Denilebilir ki, daha ne istiyorsun öküz insan! Eh diyenler de haklı olabilir bir yerde ama hani hayatın anlamı filan falan olayları ne olacak peki. Oturup memleket meseleleri hakkında yazayım filan diyorum ıh çıkmıyor.

17 Ağustos 2007

Bugün benim doğum günüm. Tam tamına 45 oldum valla billa. Yaşlandık mıdır nedir? Gerçi dün gerçek bir doğum günü pastam vardı ama fotoğrafını çekmediğim için artık bununla idare edeceğiz. Yeğen bugün gittiği için dünden bana sürpriz yapmış, sabahtan gitmiş pasta almış, hediye almış, mahallenin çocuklarını toplamış, parti yaptılar. Güzel bir nazar boncuklu kolye almış bana, çok hoşuma gitti, artık çıkartmam boynumdan.
Jale hanım sultan durup dururken nezle olduğu için odamdan çıkmıyorum. Kanımın en düşük olduğu günler, anında kapar yatarım çünkü, hasta olmak da hiç istemiyorum şahsen. Yatağın üzerinde siftiniyorum işte. Taşlardan resim yapmaya başladım yeniden. Ablam geldi İstanbul'dan, havalar hala çok sıcak burada. Yorgunum bayağı, canım bir şey yapmak istemiyor.

14 Ağustos 2007

İşte Gemzar bu. Bugün kanım iyi çıkınca yine alabildim, iyi oldu. Bir hafta arayla ilaç almak biraz yoruyor bünyeyi ama olsun. Dayanıyoruz. Pazartesi sabah yeğen geldi, iyi oldu, ev şenlendi. Denize gidiyoruz, geziyoruz filan. Bugün kötü bir olay atlatmışlar ama neyse ki sonu iyi geldi. Ben hastanede ilaçlanırken, denize gitmek üzere yola çıkmışlar, tam Çalış dönüşünde önlerine ufacık bir çocuk fırlamış ama allahtan yeğen görmüş fırladığını ve durmuş, çocuk yandan çarpmış arabaya ama düşünce kafa yarılmış tabi. Neyse, hastaneye getirmişler, ben yukarda ilaçlanırken meğer bunlar aşağıda bununla uğraşıyorlarmış. Allahtan anne baba da medeni ve iyi insanlarmış da şikayetçi olmamışlar. Yeğenin bir suçu yok ama, görüp de durmasa önden çarpacak ve direkman suçlu olacaktı, hadi ondan geçtim çocuk çok daha kötü yaralanabilirdi. Neyse ki kafaya dört dikişle sıyırmış paçayı. Çok korkmuşlar tabi, yeğen de inanılmaz vicdanlı, duygulu bir insandır, kızın ömründen gitmiş yani. Ben bunların üçünü de odada görünce şaşırdım tabi. Olayı anlattılar, ben de çok korktum ama hani derler ya verilmiş sadakaları varmış. O yaşta çocuğu o kadar trafiğin olduğu bir caddeye tek başına salan anneye ne demeli onu da bilemiyorum pek ama, anlaşılan pek yaramaz bir şey, kadın başa çıkamıyordur muhtemelen. Yarın bir ziyaretlerine gideceğiz bakalım. Kız bir tatile geldi burnundan geldi valla. Neyse, çok daha kötü şeyler yaşayabilirdik.
İşte böyle. Bugünlerde yine otlaşmış bir haldeyim. Hiçbir şey yapasım yok, hiçbir şey okuyasım yok, yazasım yok. Öyle öküz gibi yatasım var sadece. Neyse, bünye yat diyorsa yatmakta fayda var. Vücut ihtiyacı olanı söylüyor çünkü sana. Yat diyorsa yatacaksın, kalk diyorsa kalkacaksın, bünyeyi dinlemek lazım bir yerde. Ben de uslu bir kız olarak dinliyorum.

09 Ağustos 2007

Bir İstanbul macerası daha bitti işte. Bu defa biraz uzun kaldım, altı gün kadar. Pet CT diye bir alete girdim. Bu alet, vücudunda nerede ne kanserli hücre varsa sana söylüyor. Neyse bende yeni bir şey çıkmadı. Bilinenin dışında bir şey yok yani. Bilinenler de bayağı küçülüp gerilemişler. Sonuçlar gelene kadar biraz gerildim ama rahatladım sonra. Akciğerlerim, kafam mafam temiz. Şimdilik 3-3 olduk gibi görünüyor. Ancak önümde üç kemoterapi daha var, ondan sonra beni biraz dinlendirip, tekrar devam edecekler. Bu defa kökünü kazımaya kararlı görünüyor doktorum. Ben dayandığım sürece kemoyu dayayacak bana. Ben de dayanıyorum işte. Dün gece geldim İstanbul'dan bugün biraz yorgunum haliyle. Neyse bu da geçer. İstanbul günleri aynı geçti . Hastane, eczane, ev, biraz dışarda yemek filan falan. Arkadaşlarımı gördüm, ablamı gördüm, onun evinde kaldım zaten bu defa. Güzel bir ev yaptı kendine. Her gece içeri girip sevin beni sevin beni diye mırlayıp yaltaklanan kocaman bir kedi var. Geçen gece yine geldi, dayanamadım sevdim bu defa. Yattı yanımda sabaha kadar. Cihangir kedileri gayet şanslı valla. Her kapının önünde kuru mama ve su kapları duruyor neredeyse. Hepsi de ayı gibi olmuş maşallah. Bütün dünyanın onlara mama vermeye mecbur olduğunu zannediyorlardır muhtemelen. Cihangir sınırlarının dışında yaşayamazlar.
Bitmeyen kemoterapi senfonisi sürüyor yani!


View My Stats