Duygu Asena'da gitti, kendini bilmez densizin teki onun için "pratik kız sanat feministi" demişti de amma gülmüş, ehehehehe diye eğlenmiştim. Şimdi utanıyorum tabii kendimden. Gençken insan ne kadar hoyrat ve acımasız oluyor. Halbuki bize ne kadar çok şey öğretti, o 12 Eylül'den sonraki sudan çıkmış balığa döndüğümüz günlerde. Amma çok insan öldü son günlerde, Reha Mağden, Duygu Asena, Baykal Saran, Halit Çapın, şimdi adını hatırlayamadığım şu Çocuklar Duymasın'ın Müzeyyeni, hepsi de kanserden gitti yahu... Yaz dökümü müdür nedir? Neyse ne demiş ünlü Türk düşünürü Mahsun Kırmızıgül "Yıkılmadım ayaktayım"...
İnsanlar neden mesela böbrek yetmezliğinden ölür de, kansere yenilir hiç anlamam. Sonuç itibariyle kanser de bir hastalık ve neden kanserden ölen insanlar için "yenildi" denerek bir başarısızlık, bir zayıflık sonucunda ölmüş hissi verilir. Çünkü biliyorum ki bunun pisikolojiyle misikolojiyle o kadar da yakın bir ilişkisi yok, ilacı varsa yaşarsın yoksa ölürsün o kadar. Ayrıca var olan ilaçların da seni ne kadar yaşatacağı belli değildir en nihayetinde. Ayrıca tıp dururken kanseri yenmek niye bana düşsün yani, onlar uğraşsın, ben doktor muyum, ilaç araştırmacısı mı? Yani demem o ki, günün birinde kanserden öldüğümde ölmüş olacağım, yenilmiş değil bu böyle biline... Devin de kansere yenildi diyeni, gittiğim yerden hortlak olarak dönüp acayip korkuturum valla.
Artık hiç bakamıyorum, ne savaş görüntülerine, ne parçalanmış bedenlere, ne yanmış çocuk fotoğraflarına... O kadar çok baktım ve o kadar çok duyarsız kalmadım ki, artık bakmamak ve duyarsız kalmak istiyorum. Yüreğim hiç kaldırmıyor artık, dayanamıyorum, gözümün ucuna bile değse kafamı çeviriyorum. Gazete okumuyorum, televizyonda sadece polisiye dizileri seyrediyorum, internette duyarsız kalmayın diye gelen hiçbir maili açmıyorum. Çünkü biliyorum... Şu ne kadar kaldıysa kalan ömrümü, kendime yarattığım bu küçücük dünyada, gündelik kaygılar dışında hiçbir kaygı taşımadan tamamlamak istiyorum. Yaşlandım ve hastayım... Hemen her gün birilerinin kanserden öldüğü haberlerini almak da istemiyorum. Kanser hastalarına tavsiye edilen o "çicekleri, böcekleri sevin, dünyaya gülerek bakın, aman da aman yaşamınızı derhal kaliteli hale getirin, hemen sevgi kelebeği olun, ayrıca mümkünse içinizdeki çocuğu da keşfedin bakın ne mutlu olacaksınız" şeklindeki kişiyi sadece ve sadece ölüme hazırlayan saçma sapan şeylerin hiçbirini yapmak da istemiyorum. Moron moron yaşamak, taşlarımı boyamak, denize girmek ve sadece oğlum için kaygı duymak istiyorum.
Akyaka günleri, sonunda taşındık, bugün ADSL'de bağlandı. 3 günlük sıkı bir çalışmanın ardından eve de yerleştik sayılır artık. Hatta dün Yunus'un doğum günü için pasta filan yapma fırsatı da bulabildim. Tabii bütün bu faaliyetin sonunda bayağı yoruldum, gerçi ağrılarım çok azaldı, buranın rutubeti Fethiye'den az, belki ondan olabilir bilemiyorum. Epey bir iş yapmama rağmen fazla bir ağrım yok çok şükür. Akyaka, Fethiye'den hissedilir derecede daha soğuk, akşamları bahçede resmen üşüyorum. Ev genelde 30 derece filan oluyor, bu mevsimde Fethiye'de 30 derece bir yer bulmak mümkün olmaz. Denize girilecek yer konusunda da bayağı kısıtlı bir yer aslında burası, geçen gün Erol bizi bir plaja götürdü, Menekşe Halk Plajı gibiydi neredeyse, bayağı bir kalabalık vardı. Yarın artık sanat masamı da kurup taş boyama işlerine devam edeceğim. Gerçi burada bahçede salıncağa oturup boş boş manzarayı seyretmek de bayağı hoşuma gidiyor, bakalım artık nereye kadar. Günün olayı, Pati'nin Erol'un cep telefonunu yemesi oldu, gitti canım telefon. Fazla yazacak bir şey yok. Son zamanlarda kendimi bir boşlukta hissetme hali içindeyim, canım hiçbir şey yapmak istemiyor aslına bakılırsa. Depresyonda mıyım nedir...
Yoksun yine varlığım sürünüyor Sensizliğim bilinmiyor Sen gittin gideli ellerim hep titriyor Kalbim bu acıyı saklıyor Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor Yastayım hiç kimse bilmiyor Seni son gördüğüm yerde yıllar sonra O gün geldi yine aklıma Bu kez bir elimde kızım içimde fırtına Göçüp gittiğin o yolda Sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım Gel gör ki ben hala yokluğuna alışamadım Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor Yastayım hiç kimse bilmiyor Çok zor o kadar yıl sonra itiraf etmek Bu aşkı bertaraf etmek Bu kez sana söyleyecek ne çok şey vardı İsterdim bak unutmadım demek Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim Sen öldün ben bu sevdayı kalbime gömdüm Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor Yastayım hiç kimse bilmiyor Bugün doğum günün yanında değilim Bu yüzden hiç iyi değilim Yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim Üstelik bir kızım var evliyim Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor Yastayım hiç kimse bilmiyor Sen varmışsın gibi Her gece ışığı kapatmadım Hastayım hiç kimse bilmiyor
İlaç zamanı. Bu akşam İstanbul'a uçuyorum, yarın akşam da döneceğim. Antalya yollarından kurtulduğum çok iyi oldu. Oradan döndükten sonra belim bayağı bir kötülemişti çünkü. Kesintisiz uzun yol yapmak artık bana göre değil muhtemelen. Sonra da Pazar günü taşınma işi var, çok gözümde büyüyor ama mecburen yaşayacağız bakalım. Bugünlerde biraz moralim bozuk, geçen gün mide krizi için gitiğim hastanede geçirdiğim o tuhaf şeyden sonra oldukça canım sıkıldı. Acaba, bir antidepresan kullanmaya başlasam mı diye düşünmüyor değilim hani, insan kendisine bu kadar yüklenmemeli, biraz yardım da almalı. Bakalım, İstanbul'da konuşurum doktorlarımla, onlar ne önerecekler. Hafta sonu ablam geldi, iki günü beraber geçirdik, denize gittik, bira içtik, sohbet ettik. Anneme de iyi geldi onu görmek. Deniz'de cep telefonuna kavuştu, çok güzel bir telefonu oldukça ucuza almayı başarmışlar, o günden beri daha elinden düşürmedi. Pek havamda değilim bu günlerde.
Akyaka'daki evimiz, Erol değil böyle bir ev, ev bulabileceğimizden bile şüpheliydi orada ama benim ev konusunda şansım iyidir. Baktığım ilk değilse ikinci evi tutarım gider. Bu ev de gayet güzel, bahçesi büyük, havuzu bile var. Havuzu doldurmak biraz pahalıya patlayacak ama rahat edilecek 2-3 ay parayla ölçülmeyebilir diye düşünüyorum. "Gezmeye gidelim, denize gidelim" diye iş arasında tutturan ve gidilmeyince sıkılıp trip yapan çocuklara "bahçede havuzunuz var efendim, gidiniz ve havuza giriniz" demek gayet hoş olacak nitekim. Bir bahçıvan tutup bahçeyi de kazdıracağım ve artık biraz sebze ekeceğim, Fethiye'de saksıya ektiğim sardunyaları da orada toprağa ekebilirim. Köpekler için de gayet iyi bir çözüm oldu, onlara bir kulübe elzem oldu artık yalnız. Evin içi de büyük, 5 odası var. Odalar biraz küçük ama bir odayı dolap ve giyinme odası yaparsam herkes odasında rahat rahat oturabilir hale gelecek. Çocuklara bir de ranza aldık mı herşey gayet güzel olacak. Neyse evde çalışmak üzere bir kadın da bulundu, böylece kafama takılan ciddi bir dert de ortadan kalkmış oldu. Taşınma konusunda rekora doğru gidiyorum o ayrı mesele tabii. Fethiye'yi de özleyeceğim gerçi, küçük müçük ama bayağı bir kent aslında, sineması şusu busu. Akyaka, kışın tam bir köye dönüştüğü için biraz bunaltıcı olma potansiyeline sahip, bakalım neler olacak. Haftaya çarşamba İstanbul'a gidiyorum, perşembe dönüyorum. Muhtemelen ayın 18'inde filan taşınmış oluruz Akyaka'ya. Neyse, Scarlett O'Hara ne demiş "yarın yeni bir gündür" demiş.
Affan Dede'ye para saydım sattı bana çocukluğumu artık ne adım var ne yaşım bilmiyorum kim olduğumu hiçbir şey sorulmasın benden haberim yok olan bitenden bu bahar havası bu bahçe havuzda su şırıl şırıldır uçurtmam bulutlardan yüce zıpzıplarım pırıl pırıldır ne güzel dönüyor çemberim hiç bitmese horoz şekerim (Cahit Sıtkı Tarancı)
Taş tablolar güzel oluyor, bu ablam için yaptığım yelkenli. Şimdi de bir balık yapıyorum ama birkaç gündür elimi pek süremedim. Dün Erolla ikimiz Ölüdeniz'e gittik, denize girdik, akşam da neredeyse bir yıldır ilk defa hastane dışında bir yere gitmek için gece dışarı çıktık, Çalış'a gittik, bir bara oturup birer bira içtik, hoş oldu. Evi Akyaka'ya taşımayı kararlaştırdık. Her hafta sonu 120 km. yol yapmak Erol'u da Yunus'u da bayağı yıprattı, eh sonuçta Akyaka'da güzel bir yer. Ben zaten çalışmıyorum etmiyorum, nerede otursam fark etmez pek. Deniz'in okulunu da Muğla'ya kaydıracağım, Akyaka-Muğla arası otobüsle yarım saat sonuç olarak. Çocuk her sene başka bir okulda okudu neredeyse ama ne yapayım onun da kaderi böyleymiş. Bir insanın çocuğunun yanında olmak istemesi en doğal hakkı, Erol'da üzerinde bayağı bir baskı hissediyordu ve bu da çok gerilim yaratıyordu evde. Yani kendi çocuğu uzaktayken, başka bir çocuğa babalık etmek zorunda kalıyordu, bu da haliyle içinde bir suçluluk duygusuna yol açıyordu bana kalırsa. Akyaka kararınındoğru bir çözüm olduğunu düşünüyorum, yarın gidip ev bakacağız bakalım, inşallah güzel bir yer buluruz. Bugün biraz hastayım, midem çok fena, doktora gittik, serum ve ağrı kesici filan yaptı. Temmuz sıcakları bastırdı Fethiye'de. O yüzden kısa kesiyorum, yatacağım gidip.