31 Ocak 2008

Döndüm, böylece 17. kemoyu da ifa etmiş olduk bakalım. Doktorum bir ihtimal ilacı değiştireceğini, taksoter yerine ağızdan kemoterapi hapı verebileceğini söyledi. Herceptin'e devam. Eh bundan böyle gelmeyeyim İstanbul'a, Fethiye'de alayım madem damardan tek herceptinse dedim izin çıkmadı. Ağızdan hap daha rahatmış, iki hafta boyunca günde iki tane içiyormuşsun ve dozlar günlere yayıldığı için yan etkiler daha hafif oluyormuş, saçları da az döküyormuş, saçlarım çıkmaya başladı zaten, bir yıldır kellikten sıkıldı bünye muhtemelen. Mide bulantısı yaparmış ama taksoterin bulandırmadığı mideyi kolay kolay bir şey bulandırmaz gibi gelir bana, el ayak sendromu diye bir halt olurmuş bir ihtimal, eller ayaklar bööle kızarırmış. Neyse, ne gelirse başımıza gelecek bakalım, sonuçta bunlar mücadele yolunda verilen kayıplar, böyle bakmak lazım yan etki meselelerine, kafayı takmaya gelmez yani. Bu ağızdan hap daha mı iyi daha mı kötü dedim, ne daha iyi ne daha kötü aynı dedi doktorum Ömerim.
Yorgunum haliyle, hep aynı şeyler işte, git gel Konya altı saat demiş atalarımız.

28 Ocak 2008

Bugün arkadaşlarla Kayaköy'e gittik. Cinbal'de mangal yapıp söylemesi ayıp bir sürü et yedik. Altı yıldır Fethiye'de olmama rağmen Cinbal'e ilk gidişimdi. Sonra da Çalış'a gidip çay içip okey oynayalım dedik. Neyse efendim geldik Çalış'a, arabadan indik yürüyorduk ki ayağım bir yere takıldı ve güm kendimi yerde buldum. Kafayı fena bindirdim betona. Neyse ki yanımdakilerden biri doktor biri hemşireydi de hemen ilk yardımı yaptılar. Kafayı yardık yani. Dikişlik bir durum yok ama bayağı bir yaralanmışım. Neyse o kadar mühim bir durum yok ama canım fena acıdı, bir de korktum bir yerimi kırıldı mı diye. Böylece kemiklerin sağlamlığını da test etmiş olduk bir yerde. Oturduk çay kahve içtik ama tadımız kaçtı tabi, kalktık eve geldik. İnsanlar da üzüldü valla. Ben de anlamadım nasıl o kadar şiddetli düştüğümü. Bir süre yerden kalkamadım acıdan. Neyse iyiyim şimdi. Beni o halde gören Jale Hanım Sultan küçük çaplı bir kriz geçirdi haliyle. Yazık ya üzülüyorum kadına bir yandan da. Bu yaşında neler geldi başına valla. Deniz efendi de hemen dışarı çıkmayı yasakladı. Neymiş bir daha onsuz sokağa çıkmayacakmışım.
Yarın sabah uçuyorum yine İstanbul'a. İstanbul'da da yoğun kar yağışı veriyor meteoroloji. Dötümüz donacak bakalım. Burada dışarıda yemek ye, git orda it gibi titre oluyor tabii. İnsan güzel şeylere ve de güzel havalara çabuk alışıyor. 17. kemo olacak. Neyse, dayandığımız yere kadar gidecek, bir şikayetim yoktur.

26 Ocak 2008

Hafta sonu neşesi

Tatiliniz güzel olsun.

22 Ocak 2008

İncirköy'e gittik bugün. ÖDP'den arkadaşım Mehmet ve onun bir arkadaşıyla. Bir arkadaşlarımızın evinde köfte ve pide yedik, kahve içip sohbet ettik. İyi geldi, günlerdir evden çıkmıyordum. Fotoğrafı ben çekmedim, yine makineyı yanıma alıp pil almayı unuttuğum için, internetten buldum.
Günler geçiyor işte.

19 Ocak 2008

UNUTMA!

18 Ocak 2008

Hafta sonu neşesi

Komik hakikaten yahu.

16 Ocak 2008

HUYSUZ VİRGİN'E ÖZGÜRLÜK!

15 Ocak 2008

Dördüncü sezonu başladı bugün House'un. Eski ekip gitti, bakalım ukala doktorumuz kendine yeni bir ekip yapacak mı? Gerçi böyle yakışıklı doktorlar anca filmlerde dizilerde oluyor işte.
Bir kazak örmeye başladım ama biraz küçük oluyor sanki, neyse Deniz efendi giyer, belki de hırka yaparım. Bir zanaks attırıp uyusam mı yoksa akışına bırakıp sabaha kadar otursam mı şeklinde ikilem içindeyim. Bacak aramda çıkan münasebetsiz çıban yüzünden hastaneye gittim bugün, normalde öyle bir şey için doktora filan gitmem ama işte, belki yarılması gerekir dedi doktorum Ömerim, neyse yarmadı cerrah, antibiyotik iç dedi. Zaten her kemodan sonra bir kutu antibiyotik bitirmek adetten oldu artık. Esnaf hastanesine gittim, eğer yarmaya kalksalardı "parasıyla diil mi kardeşim, bayıltın öyle yapın" diyebilmek için valla. Canımın yanmasından çok sıkıldım artık.

14 Ocak 2008

Açım! İnsan hiçbir şey yememeye yaklaşık beş gün dayanabiliyor, sonra açlık pik yapıyor valla. Şu fotoğrafta görülen her şeyi yemek isteyip de yiyememek zaten en fenası.
Aç geçireceğimiz bir beş gün daha var bakalım. Her şeyi öğreniyorsun bu hayatta. Bir zamanlar karnım acıkıp da yemek yiyemedim mi gözüm dönerdi, şimdi kuzu kuzu oturuyorum yerimde. Ben gideyim en iyisi bir su içeyim!

11 Ocak 2008

Hafta sonunu güzel değerlendirmek isteyenlere, okuyunuz,
bulursanız seyrediniz.

10 Ocak 2008

Fena film değildi. İstanbul'da yeğenin evinde film partisi yaptık, önce unutulmaz The Party'nin açılış sahnesi (hani o bir türlü ölmeden borozan çaldığı), sonra bir Pembe Panter, sonra da bu. Pembe Panterleri ne zaman seyretsem böğüre böğüre gülüyorum hala daha. Robert De Niro amcam yönetmiş bu filmi de, kastında da yok yok maşallah. Eh Robert istemiş millet de oynamış anlaşılan, artık o kadar bir hukuku vardır Hollywood'da. Bazı sahnelerinde uyumuşum gerçi ama bayağı uzundu, uyuduğum yerleri de anlattılar bana, arayı kapattım. Ancak artık aynı şeyleri anlatan herşeyden çok sıkıldığıma karar verdim. Sanskritçe filan bilsem gizli ilimler neyin okuyacağım. Yeni ufuklar istiyor insan, yeni kelimeler, yeni notalar. Bu yaşta ve bu kafayla sanskritçe öğrenebilir miyim ki acaba? Neden olmasın aslına bakarsan. Millet 80 yaşında üniversiteye filan başlıyor.
Kemo sonrası sinir, sitres halimdeyim. Bu günler böyle oluyor, ota boka bağırıyorum, sonra geçiyor işte. Ben de kendimi odama kapatıyorum, yok yere kalp kırmayayım diye. Doktorum kanım düşene kadar kemoya devam kararı verdi. Bu hastalığı sürekli ilaç kullanmak zorunda olduğum kronik bir hastalık olarak kabul etmemi de buyurdu kendisi. Yani bünye taksotere alışkanlık kespederse ilacı değiştirip yine devam edecekler anlaşılan. Etsinler anasını satayım, bu dünyada kemoya en uzun süre dayanan kanserli ünvanını almazsam ne olayım!


19 Ocak'ta,Saat Üçte,Aynı Yerde...
Dostumuz, canımız, hakikat anlatıcımız, sevgili Hrant'ımızdan ayrılalı tam bir yıl oldu. Koca bir yıl Hrant'ın gidişiyle hayatımızdan eksilen renklerinyasını tutmakla geçti. Bizler bu ülkenin yurttaşları olarak, güvercin tedirginliğinde, gerçek failleri bulunmamış suikastlarla birarada yaşamaya alışmak istemiyoruz. Bu akıl almaz cinayettenn efret üretmeyen onurlu kalabalıklar olarak,
bebeklerden katil yaratan karanlığa ışık düşürmek için, ülkemizin aydınlık geleceğines ahip çıkmak için, büyük acımızın yükünü birlikte taşımak için, adalet için, barış için, kardeşlik için,Hrant Dink davasının mağdurları ve takipçileri olarak 19 Ocak Cumartesi günü yeniden buluşuyoruz. Din, dil, ırk, cinsiyet,siyasi görüş farkı gözetmeden, halkların kardeşliğine inanan tüm yurttaşlar yanyana geliyoruz.
Hrant İçin, Adalet İçin,19 Ocak'ta, Saat Üçte, Aynı Yerde...
www.benhayattayken.blogspot.com adresinden aynen aldım.
Bana kızmayacağını umuyorum.

06 Ocak 2008


İstanbul böyle olsaydı hoş olacaktı ama, yeğenimin bildirdiğine göre kar kalkmış. Buralar çok soğuk sıkı giyin gel, orası gibi zannetme diye tembih geçip duruyorlar zaten. Ben de kalın bir kazak, atkı ve bere çıkardım. Burada hala svetşört üstü ince kabanla dolaşıyoruz ama geceler bayağı bir soğuk.

Yarın tomografileri Doktorum Ömerime götüreceğim. Aslında o devam kararını verdi ama bir baksın bakalım. Bu defa sıfıra inmeden bırakmayacak bu işi gibi görünüyor. Ben de öyle düşünüyorum zaten. Neyse bindik bir alamete sonuna kadar gidelim bakalım.

02 Ocak 2008

Bir kaç gündür nezle ve öksürükten musdariptim dün sabah 38.5 ateşle uyandım. Haliyle antibiyotiğe başladım. Akşama düştü ateş ama başladık artık mecburen içeceğiz bütün kutuyu. Tabii antibiyotikle birlikte mide ilacı da şart oldu. Ecza deposu gibiyim maşallah zaten.Yılbaşını evde geçirdik. Nezle olunca dışarı çıkmayayım dedim. Gecenin bir saatinde elinde şarabıyla komşucum geldi. Onunla iki kadeh şarap içtim. Oturduk televizyon seyrettik. Tarkan tam bir hayal kırıklığı oldu yani! Yeni imajını hiç beğenmedim şahsen. Kısa saç yakışmamış valla. Orası burası derken bir gibi yattık uyuduk. Sağa sola telefon edip kutlama yaptık. Amma velakin kontür almak niyetiyle çarşıya inip kontür dışında herşeyi alıp eve geldiğim için bir iki kişi dışında kimseye mesaj neyin atamadım. Buradan bana mesaj atıp da cevap veremediğim arkadaşlarıma kusura bakmayınız diyorum efendim.Bugünlerde Jale sultanla bütün gün film seyrediyoruz. Sabah 11 matinesiyle başlıyoruz, 2, 4 derken gece 9 matinesine kadar uzattık işi. Yakında seyretmediğimiz film kalmayacak kanallarda. Elektrikler kesilip duruyor. Bu sene bu elektrik işi çok fena Fethiye'de. Geçen sene hiç kesilmiyordu, son zamanlarda kesilmeyen gün geçmiyor gibi.


View My Stats